Şevket Çoruh’un ustası Savaş Dinçel’in 75.doğum günü olan 1 Nisan 2017’de kurduğu Baba Sahne’nin “Taxim” Tiyatro Oyununu Kadıköy’de Baba Sahne’de sizler için izleme fırsatı buldum.
İspanyol sinemasının grotesk ve kara mizah dokunuşlarıyla tanınan en önemli yönetmenlerinden biri olan Alex de la Iglesia’nın yazıp/yönettiği kara komedi türündeki “El Bar” sinema filminin tiyatro oyunu uyarlaması Baba Sahne’ye ait. Yönetmen koltuğunda “Bir Baba Hamlet”, “Cıngıllı”, “Don Kişot’um Ben”, “Kazanova”, “Tartuffe”, “Irgat” ve “Ver Parayı” tiyatro oyunlarını da yöneten son zamanlarda rejisiyle sıkça konuşulan yönetmenlerden biri olan Emrah Eren oturuyor. Kara komedi türündeki tiyatro oyununun oyuncu kadrosunda Şevket Çoruh, Ozan Güven, Ömür Arpacı, Seçkin Özdemir, Nergis Çorakçı, Mert Asutay, Rüya Demirbulut, Ahmet Balta, Kemal Yazıcı, Cem Evsen yer alıyor.
Kısaca konusundan bahsedecek olursam; nezih ve şık bir Taxim bistro Cafe’de gayet sıradan bir gün yaşanmaktadır. Ta ki, kafenin tam kapısının önünde bir adam kafasından vurulup yere düşene kadar.
Hazırsanız Yorumlamaya ve sahne gözlemlerimi aktarmaya başlıyorum; Kara mizah türünün temel taşı ironi ve hicivdir. İronik olmasının sebebi; ölüm, hastalık, savaş vb. Hayati durumları mizah yoluyla ele alır. İnsanların bahsetmekten çekindiği korkutucu ögeler üzerinden farklı, modern ve mizahi bir dille güldürmeyi, düşündürmeyi amaçlar. Bir tiyatro eleştirmeni olarak arka planda verdiği mesajlar için kurgulanmış oyunlara ayrı bir hayranlık duyuyorum. Baba Sahne’nin “Taxim” tiyatro oyunu da bunlardan biri. Spoiler vermeden kendimce oyundan aldıklarımı sizlere aktarayım. Öncelik olarak uyarlama metninden rejisine, oyuncularından müziklerine kadar her ayrıntısıyla beğendiğim bir oyun olduğunu söylemeliyim. Güldürmeyi, düşündürmeyi amaçlar demiştim salondaki seyirciler ile beraber katıla katıla güldüğümüz bir oyun izledik. Peki düşündürdü mü? İşte bu önemli. Arka plan da verdiği mesajlara değinmek istiyorum. Birincisi elbette tiyatronun ilk misyonu insanı insana anlatması olduğundan maalesef dünyanın kendi merkezlerinde döndüğü yanılgısına yürekten inanmış bencil insanları bize anlatması. İkincisi hepimizin sonumuzu bilmediğimiz, virajlar, engeller, seçmemiz gereken kavşaklar ile dolu uzun bir yol hayat ve hayata başımıza ne gelirse gelsin tutunmaya çalışan bizleri anlatması. Üçüncüsü yine maalesef ki her insanın yalnızca insan olduğu için bir diğeriyle eşit olması gerekirken Türkiye’de eşcinsellere yapılan ayrımcılığın altını çizmesi. Dördüncüsü taşı gediğine koyan cinsten ve yerli yerinde kullanılan politik göndermeler. Daha çok şey var aslında bu oyunda ama ana mesajlar bana göre bunlar.
İzleyici için tiyatronun kişisel bir zevk meselesi olduğunu üzülerek gözlemleyen bir tiyatro eleştirmeni olarak, genel olarak tek mekanda geçen oyunlardan izleyicinin zevk almasının mümkün olmadığını düşünsem de. Oyunun finalinde ayakta alkışlayan izleyicileri gördüğümde bu oyun için tam tersini düşündüm ve itiraf edeyim bu beni mutlu etti. “Taxim” kara mizah türü oyunlar arasında gayet güzel bir şekilde yerini alıyor. Benim şahsi görüşüm yaşanılan durum ve karakterler arasında geçen konuşmaların sıkıcı ve zorlama olmadığı yönünde. Oyunculukların abartılı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Rejiyi beğendiğimi söyleyebilirim. Gerçek bir barda oturuyormuşuz havası veren dekor, müzik, ışık yönetimi, efekt ve kostümler de dahil olmak üzere her şey, abartısız söylüyorum fevkalade. Geçelim oyunculuklara bu kısım benim için zor. Komedisi, dramı, argosu gayet yerli yerindeki oyunun oyuncularının her birinin rollerine iyi hazırlandığını, adeta yaşayarak oynadıklarını dolayısıyla biz seyircilerini de oyunun içine çektiklerini ve son anına kadar da hakimiyeti ele aldıklarını söyleyebilirim. Oyunun başından son anına kadar tempo bir an olsun hiç düşmüyorsa sebebi Ozan Güven’in performansıdır. Seçkin Özdemir’in performansı da bana göre ikinci perdede belirgin biçimde ortaya çıktı. Şevket Çoruh’u sahnede ilk izleyişim değil bana göre oyunun ayakları en sağlam yere basan karakterini canlandırıyor bitmeyen ve tükenmeyen bir enerjisi var ve haliyle bu enerji bizlere de geçti. Mert Asutay’ı daha önce oynaması zor ve zahmetli bir Fars oyununda izlemiştim o günde çok beğendim bu oyunda yine oynaması zor ve zahmetli bir rolün üstesinden gelmiş taşıdığı soy adına yakışan bir oyuncu. Nergis Çorakçı’yı ilk kez tiyatro sahnesinde izleme fırsatı yakaladım performansı, sahnede sırıtmayacak ölçüde abartısız ve teatral. Ömür Arpacı gayet güzel bir performansla oynadığı karakteri son ana seyirciye yansıttı. Rüya Demirbulut’un oyunculuk anlamında bir potansiyeli var ve şu an doğru insanlarla doğru yerde, biraz daha çalışırsa yolu açık bir oyuncu.
Sonuç olarak Komedisi, dramı, yüksek temposu ile zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. A’dan Z’ye tüm ekibi tebrik ediyorum ajandanıza not alın, ilk fırsatta gidin ve izleyin diyerek yorumumu burada sonlandırıyorum.
Genel Yayın Yönetmeni : Murat Karakaş
.