More
    Ana SayfaELEŞTİRİ"Bir Karagöz Oyunu Balık Tezgahı"

    “Bir Karagöz Oyunu Balık Tezgahı”

    Tiyatro oyuncusu Aytek Önal’ın hayali olduğu “Bir Karagöz Oyunu Balık Tezgahı” kültürümüzün önemli mihenk taşlarından olan Karagöz ve Hacivat gölge oyunlarını yeni gösterilerle zenginleştirerek izleyicisine sunuyor.

    Bu yazı benim için çok özel bir eleştiri yazısı olacak neden derseniz. Tiyatro aşığı bir seyirci olarak Türk tiyatrosunun kökeni “Karagöz ve Hacivat gölge oyunu”.

    Kaynaklar ne diyor ? Türk tiyatrosunun başlangıcı konusunda iki ayrı yaklaşım vardır; birinci yaklaşıma göre Osmanlı İmparatorluğu içinde kentlerde doğmuş meddah Karagöz, ortaoyunu gibi sanatları ve Ortadoğu’daki bolluk törenlerinin kalıntısı olarak Anadolu köylerinde yaşatılan köy seyirlik oyunları Türk tiyatrosunun başlangıcı kabul etmelidir. İkinci yaklaşıma göre Türk toplumunda tiyatronun Osmanlılar’dan ve İslamiyet’ten önceki devirlere ait önemli bir geçmişi vardır. Bu ikinci yaklaşımı benimseyen bazı yazarlara göre Orta Asya’da şamanizme dayalı bir yaşam sürdüren Türkler arasında tiyatro, din ile beraber doğmuştur. Başka topluluklar gibi Türk toplulukları da inançları doğrultusunda Tanrıları memnun etmek adına onları taklit etmek, varlıklarını temsil ve hikâye etmek şeklinde teatral törenler düzenlenmiştir.

    Karagöz ve Hacivat gölge oyunları” hakkında Kaynaklar ne diyor ? Halk bilimcileri Karagöz’ün bazı oyunlarda Çingene olduğunu kendi ağzıyla itiraf etmesi, Bulgar gaydası çalması ve Evliya Çelebi’nin tanıklığına dayanarak Bizans imparatoru Konstantin’in Çingene seyisi Sofyozlu Bali Çelebi olduğunu ileri sürmektedir. Bir diğer rivayet ise Hacı İvaz Ağa ya da halka mal olan adıyla Hacivat ve Trakya’da bulunan Samakol köyünden demirci ustası Karagöz, Orhan Gazi devrinde Bursa’da yaşamış cami yapımında çalışan iki işçidir. Kendileri çalışmadıkları gibi diğer işçilerin de çalışmasını engellemektedirler. Orhan Gazi’nin, “cami vaktinde bitmezse kelleni alırım” dediği cami mimarı, caminin vaktinde bitmemesine Karagöz ve Hacivat’ın neden olduğunu söyler. Bunun üzerine bu ikili başları kesilerek idam edilir. Karagöz ve Hacivat’ı çok seven ve ölümlerine çok üzülen Şeyh Küşteri, ölümlerinin ardından kuklalarını yaparak perde arkasından oynatmaya başlar. Bu sayede Karagöz ve Hacivat tanınır. Dip not : Bu iki karakterin gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir. Anlatılanlar rivayete dayanır, zira gerçekten yaşamış olsalar bile büyük ihtimalle bahsedilen dönemde tarih kitaplarına girecek kadar önemli bulunmamışlardır.

    Şeyh Küşteri hakkında Kaynaklar ne diyor ? Karagöz oyununun piri olarak kabul edilen Şeyh Küşteri’nin hikayesine geçmeden önce Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı Orhan Bey zamanına gidelim. Orhan Gazi zamanın payitahtı Bursa’da adına bir cami yapılmasını emretti. Ustabaşılığı da Hacı İvaz Ağa adlı mimara verdi. İnşaat hemen başladı. İşçilerin içlerinde ismi Karagöz bir de demirci ustası vardı. İlk günlerde diğerleriyle birlikte sessiz sedasız çalışıyordu. Fakat işçilerle dostluğu ilerlettikçe tuhaf konuşmalarla, şakalarla onları güldürmeye başladı. Birkaç gün sonra ustabaşı Hacı İvaz (Hacivat) Ağa ile de ahbap oldu. Hacivat da Karagöz gibi hoşsohbetti ama aynı zamanda okumuş ve mutasavvıf bir adamdı. Karagöz Hacivat’ın hoşuna gitti. Onu yanından hiç ayırmaz oldu. Artık Hacivat ile Karagöz her gün karşı karşıya oturuyor, şakalarla, esprilerle dolu bir konuşmaya başlıyorlardı. Orhan Camii’nin inşaatında çalışan işçiler, işi gücü bırakıp bütün gün bu ikisinin atışmalarını eğlenerek izliyordu. Bir gün Orhan Gazi adamlarına sordu: – Bizim cami ne durumda inşaat ilerliyor mu? Adamları padişaha inşaatın yerinde saydığını söylediler. Orhan Gazi hemen Hacı İvaz Ağa’yı yanına çağırdı; – Ben caminin inşaasını emredeli çok zaman oldu. Bu bina hala temelden yukarı çıkmamış. Bunun sebebi ne ola? Hacı İvaz Ağa yanıt veremedi, sustu. Bu suskunluk, az önce gördüğü manzara ve inşaatın durumu karşısında Orhan Gazi gazaba geldi kısa bir değerlendirmeden sonra emir verdi; – Hacı İvaz Ağa’nın ve Demirci Karagöz ustanın kellesini vurun… Aradan günler aylar geçti. Artık caminin inşaatı hızla ilerliyordu ama Orhan Gazi’nin vicdanı verdiği karardan ötürü rahatsızdı. Adaletsiz bir karar verdiğine inanıyor ve bunun telafisi için yollar arıyordu. Kendisine Şeyh Küşteri adında bir zatın Karagöz ile Hacivat’ın çok iyi dostu olduğunu ve onların bütün muhaverelerini bildiğini söylediler. Orhan Gazi adamlarından Şeyh Küşteri’yi bulup derhal karşısına getirmelerini istedi. Emri ikiletmeden hemen Şeyh Küşteri’yi padişahın huzuruna çıkardılar. Orhan Gazi, “Siz Karagöz’le Hacivat’ı tanıyor musunuz?” diye sordu, Şeyh Küşteri, “evet” dedi. Orhan Gazi, kendisine onların hallerini anlatmasını istedi, Şeyh Küşteri biraz düşündükten sonra, “İzin verin ben size onların hayallerini bir ata oyunuyla canlandırayım” dedi ve hemen oracıkta Karagöz perdesini kuruverdi. Gelelim Şeyh Küşteri’ye! Bursa’nın manevi şahısları arasında özel bir yeri olan Şeyh Küşteri, Horasan’da doğdu ve Bursa’ya gelmeden önce İran’ın Küşter şehrinde yaşadı. Bursa’da bir zaviye kurarak etrafına topladığı talebelerine tasavvuf dersleri verdi. Yukarda anlatılan hikayeyi kuvvetli bir rivayet kabul edin. Ancak eski kaynaklarda Şeyh Kuşteri’nin Karagöz oynattığına dair bir kesin kanıta rastlanmıyor. Ama bir perdeden bahsediliyor ki Şeyh Küşteri o perdeyi ‘dünya’ olarak yorumluyor.

    Şeyh Küşteri, başındaki sarığı çözüp bir köşeye dört ucundan gererek mıhladı ve “Bu dünyaya örnektir” dedi. Sonra arkasına bir mum yakıp elini ışık ile perde arasına yaklaştırdı, “İşte bu da cism-i ademdir.” Bu yanan ışık ise ruhtur. İnsanlar içlerinde bu ruh olduğu müddetçe bu dünyada gezerler. Mumu üfledi ve devam etti: – İşte ışık sönünce ruh da kaybolur ceset de. Yalnız perde yani dünya kalır.

    Bu kadar bilgi yeter sanırım, öncelikle Aytek Önal’a çok teşekkür ederim, nazik davetleri sayesinde karagöz gölge oyununu tam iki kez iki farklı biçimde deneyimleme fırsatı sağladığı için. söylediğim gibi hem sahne arkası hemde sahne gözlemleme şansı bulduğum benim için özel bir deneyim.

    Hazırsanız hadi başlayalım; detaylara sahne arkasından başlayayım. Karagöz ustası Aytek Önal’ın kullanacağı “tasvirler”, “nâreke”, “tef”, “ışık kaynağı” vb bu tezgâhın üzerinde hazırdı. Oyun boyunca seyirci koltuğundaki çocukların sadece seslerini duydum. Ufak bir tanıtımın ardından Aytek Önal önce “nâreke” ve “tef” ile giriş yaptı sonra Hacivat’ı perdeye yaklaştırdı. Daha sonra Karagöz’ü de perdeye yaklaştırdı. ve bir takım materyaller tuttu beyaz perdenin önüne doğru. Ben sahne arkasında gayet rahat ve yaptığı işten ciddi anlamda keyif alan bir profesyonel gördüm. Duyduğum seslerden seyirci koltuğundaki çocukların ve ebeveynlerinin de keyif aldığını deneyimledim. İki tarafın karşılıklı pozitif yüklü elektiriğin ciddi anlamda yüksek bir enerjiye dönüştüğünü fark ettim. Sahne önünden yani seyirci koltuğundan aldığım izlenimler ile devam edeyim. Sanırım en son canlı karagöz oyununu 1989 yılında falan izlemişimdir. Hayal meyal hatırlıyorum o canlı performansı. ama dün akşam öyle bir deneyim ve his yaşadım ki “anlatılmaz yaşanır” derler ya aynen öyle bir heyecan. Hayalinin Ne elini değil elini, kolunu, vücudunun gölgesini bile göremiyorsunuz öyle ilginç bir ışık sistemi kurulu. Sahne önünde sadece kuklalar yani “tasvirler” gözüküyor sadece. “nâreke” ve “tef” ile çıkan uyumlu ses sizi sanki dönemin Osmanlı’sındaymış gibi hissettiriyor. Bu kısım çok önemli! Karagöz oynatanlara neden “Hayali” dendiğini öğrendim. tüm samimiyetimle söylüyorum yarım saat olan oyun süresi boyunca yaratılan o mistik dünya sizi esir alıyor. o hayal dünyasına dalıp günlük, haftalık, aylık dertlerinizden uzaklaştırıyor. Bu yazdığım biz yetişkinler için geçerli.

    Peki ya çocuklar; klasik orta oyunu formatına zarar vermeden farklı bir konsept deniyor Aytek Önal, okul öncesi yada okuldaki eğitimlerine büyük katkı sağladığına şüphe yok. Neden mi bu kadar eminim? bizzat gözlemledim 2 bilemediniz 3 yaşında şirin bir çocuk oyun boyunca dikkatini bir an olsun dağıtmadan perde önündeki kuklaları elledi, Hacivat’ın güldüğü esnada bana dönüp bu ne yapıyor diye sorguladı, aynı şekilde diğer çocuklar Karagöz ustası Aytek Önal’ın sorularına cevap verdiler, dediğini tekrarladılar ve oyun sonu Karagöz’ün manevi ruhunun nezdinde Aytek abilerine söz verdiler. Bu arada oyunda çağımızın temel sorunu işsizlik, ekolojik sistem, çevre kirliliğine duyarlılık ve matematik ile ilgili eğitici bilgiler verdi Karagöz ustası Aytek Önal.

    Dip not: Balat Oyuncak Müzesi’nde yakın bir zamanda talihsiz olay yaşanmış. Balat Oyuncak Müzesi’nin ve Aytek Önal’ın maddi açıdan ciddi zararları olmuş büyük geçmiş olsun. Hayat devam ediyor. “Cana gelen mala gelsin” derler ama bana göre vurdumduymaz bir yaklaşım. Ancak sağlık özellikle de ruh sağlığı açısından sanat iyileştirici bir tedavi yöntemi. Umarım bir daha böyle bir şey yaşanmaz. Balat Oyuncak Müzesi ve Aytek Önal sanat adına çok kıymetli bir davranış sergileyip geleceğimiz olan çocukların “sanat” ile büyümesine vesile oluyorsunuz. Ayağınıza taş değmesin.

    Genel Yayın Yönetmeni : Murat Karakaş

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    Yeni İçerikler