More
    Ana SayfaHABER15 yıllık sanat yaşamında Bir çok tiyatro, Dizi ve Sinema projesinde yer...

    15 yıllık sanat yaşamında Bir çok tiyatro, Dizi ve Sinema projesinde yer alan ünlü oyuncu Erdal Ayna, hayat hikayesini ve sanat serüvenini siz sanatsal faaliyetler takipçilerine anlattı.

    Düşünmek ve söylemek kolay, fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur.
    Ziya Gökalp

    Şimdi herkes neden böyle bir giriş yaparak başladığımı merak ediyor. Yetenek herkeste olabilen bir durumdur. Ancak her insan başarılı olamaz bu röportajımızda Bir çok tiyatro, Dizi ve Sinema projesinde yer alan ünlü oyuncu Erdal Ayna’yı konuk ettik. Hayat hikayesini ve sanat serüvenini siz sanatsal faaliyetler takipçilerine anlattı.
    hazırsanız başlıyoruz değerli sanatsal faaliyetler takipçileri…
    Bize kendinizden bahseder misiniz? Erdal Ayna kimdir?

    ““Diyarbakır’ın direk ve taşları çok olduğundan mı bilmem adı Taşdirek olan bir köyünde doğdum büyüdüm. Küçük yaşlarda görücü usulü evlenmiş ve daha çocukken çocuk doğuran yiğit bir baba ve fedakâr bir ananın 9 çocuğundan ikincisiyim. Her ne kadar sanatsal çalımlarımdan beni uzun yıllardır İstanbul’da yaşıyor olsam da ben hala çamurdan oyuncaklar yapıp oynayan burnu sümüklü yamalı pantolonlu ayaklarına diken batmış idealist esmer bir köylü çocuğuyum. Ve ideallerin için mücadele eden bu idealleri de sanat ile bütünleştirme ye çalışan biriyim diyebilirim. İnsanın kendinden bahsetmesi zordur. “Ben kimim?” sorusuna cevap verebilmek bile başlı başına varoluşsal bir meseledir. İnsanların yaptığı iş kadar bu soruya da çok önem vermeye çalışması gerekiyor. Çünkü ben kimim ile başlar serüvenimiz.”
    Sizi yakından tanıyan herkes biliyor ki oyunculuğu bilhassa tiyatroyu çok seviyor hatta aşıksınız. Peki, Erdal AYNA’ oyunculuğa başlama serüveninden biraz bahsede bilir misiniz?

    “Bana göre Oyunculuk bilhassa Tiyatro bir serüven. Sonu olmayan bir yol. Bir kere sahnenin tozunu yuttunuz mu iflah olmanız biraz zaman alır. Benim bu iflah olmaz serüvenim lise yıllarımda Bekçi Murtaza oyunu ile başladı. Edebiyat öğretmenim Selam Kavak hocam yaptığı oyuncu elemleri sonucu beni seçerken çok mutlu olmuştum. Şu ana kadar en mutlu olduğum an BEKÇİ MURTAZA kostümü ile sahnede kendimi kaybetmiş olduğum andı diyebilirim. O an sahneye dördüncü perdeyi koymuş seyirci ile aramdaki bütün bağı koparmış Bekçi Murtaza’nın dünyasını yaşıyordum. Tabi o an 4. Perde nedir de bilmiyorum! Ve uzun yıllar boyunca bu karakterden kurtulamadım. Oynadığım diğer bütün tiyatro oyunlarında hep ondan kalıntılar vardı. Ondan kurtulmak epey bi zaman ve tiyatro bilinci üzerinde yoğunlaşma gerektiriyordu. Şu an bile geçen sezon oynadığım oyunların repliklerini hatırlayamıyorken 16 yıl önce oynadığım BEKÇİ MURTAZA oyunun repliklerinin hepsini ezbere biliyorum. İlk göz ağrımdır o oyun. Yeri bende bambaşkadır. O yıllarda Diyarbakır ŞEHİR TİYATROSU oyuncusu Mehmet MUSAOĞLU’nun bende epey emeği oldu. Üniversite’de tanıştığım AYKARYAY AYDIN TİYATRO kurucusu emekli edebiyat öğretmeni Hüsnü ERTUNG ile tanışmam benim oyunculuk hayatımda bir dönüm noktası oldu. İki tane konservatuar oyunculuk bölümü okumuş gibi hem hayata hem de oyunculuğa dair gelişim yaşadığımı söyleyebilirim. Yaptığım şey tiyatroydu ama tiyatronun karakterin dünyasında yaşamak, sahnede iyi bir oyunculuk sergilemek olduğunu düşünüyordum. Tiyatroya olan açlığımı Hüsnü ERTUNG ile birlikte hissettim. Oyunculuğa dair öğrenecek çok fazla şeyin olduğunu öğrendikçe anlıyor insan. Ülkemizde sanatsal faaliyetlerin gelismi önünde en büyük engel “ben oldum delisi” olan kişilerin sanat ile uğraşmasıdir. Halbukidibi olmayan bir okyanus gibidir sanat.
    Yani eğer biri bunu ciddi ciddi düşünüyorsa öncelikle o okyanusta nasıl yüzülebileceğini ya da nasıl boğulmayacağını öğrenmesi gerekiyor. O okyanusta o göremediğimiz milyar tane şeyler karşılaşabiliriz. Ama biz derelerde yüzmeyi ve ondalık sayılarda kalmayı yeterli buluyoruz Kastettiğim şey yöntem teknik ve toplumsallık bilinci”.
    Oyunculuk aşkınızdan dolayı daha önce verdiğiniz röportajlarda veya programlarda anladık ki çok da fedakârlıklar bedeller ödemişsiniz. Size bunu bu kadar çok sevdiren şey nedir?

    “Şöyle ki her insanın kendisini var ettiği ya da var olduğu kendisini bulduğu bir ifade etme anlatabilme yöntemi vardır. İnsan kendisini ifade edebildiği kadar kabul görüyor ve yaşamına devam edebiliyor. Oyunculuk benim için kendimi ifade edebilme yöntemim oldu. Bana terapi gibi geliyor sahne ya da sevdiğim bir set. Yenilendiğimi hissediyorum. Bu da benim için hayati derecede önemli. Ben biraz duygusal bir insanım sanırım oyunculuk yapmasaydım hayatım aşırı melankoli içinde geçerdi. Elbette kutsallaştırmıyorum tiyatroyu ya da oyunculuğu ancak kendimi ifade etme biçimim olan bir şeyi de bir zahmet önemseyeyim ya da çok sevdiğim başka bir şeyden feragat edeyim. Ki ettimde! Çoğu oyuncu gibi. Bu benim övünebileceğim ya da küçümseyebileceğim bir durumdan ziyade Türkiye de oyunculuk yapan çoğumuzun gerçeği.”.
    Oyuncu olarak çok kazanıyor musunuz? Pandemi sürecin hakkında yaşadıklarınızdan bahsedebilir misiniz?

    “Biraz dizi ve sinemalarda göründüğünüz zaman insanlar tamam diyor. Bu adam çok kazanıyor. Gibi bir yanılgıya kapılıyor. Ama gerçek öyle değil. Corona süreci bunu somut bir şekilde ortaya çıkardı aslında. Eğer bir devlet tiyatrosu oyuncusu ya da şehir tiyatrosu oyuncusu değilseniz ya da hali hazırda devam eden bir diziniz yoksa. Aç kalmanın ötesinde sıkıntılar yaşadığımıza şahit olduk. Çünkü oyunculuk dışında başka bir işinizde yoksa sorun sütüne sorun yaşarsınız. Tiyatrolar kapandı, setler durdu. Peki, evde kalan bunca oyuncu nasıl geçimini sağlıyor diye kimsenin gıkı çıkmadı. Özel tiyatrolar iflas etti. Oyuncuların çoğu şu an oyunculuk dışında başka sektörlerde iş arayışlarına girdi. Çünkü bilhassa özel tiyatro veya kurumlarda çalışan oyuncuların gelir kaynakları tükendi. Evde kalanlara konser verilmesi için şarkıcılara milyonlar verilirken biz tiyatrocular neredeyse ‘’- e bize bişey yok mu’’ gibi nerdeyse dilenci konumuna düşme tehlikesi yaşandı. En basitinden oynadığımız oyun veya set başı yatan sigortalarınız yatmıyor. Siz düşünün artık hastalansanız bile cebinizde paranız yoksa hastaneye gidemeyeceksiniz. Alfredo’nun da dediği gibi “ Sanat geleceğe sıkılan bir silahtır” . Bir toplumun bana göre soluğudur. Soluk alıp vermek gibi kıymet vermek gerek sanata sanatciya. Corona süreci gösterdi ki biz böyle olağan üstü durumlarda ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bunun içinde yetkili mercilerin olağan durumlarda böylesi durumlar için sempozyumlar konferanslar vs. düzenlenip kriz yönetimi odaklı çözümler üretmesi gerekiyor. Aksi taktirde olan biten ortada.
    Altan Erkeklinin de dediği gibi sanatçı denilince ‘’bir eli balda diğer eli yağda’’ diye algılamasın insanlar. İş olursa kazanıyoruz. İş bitince bekle ki yeni iş gelsin. Bazı günler oluyor öyle mesajlar alıyorum ki içinde ibanları var. Yardımcı olamıyorum. Bunun için ayrıca üzülüyorum. Çünkü bize böyle mesajlar gönderenler bizim çok kazandığımızı hayatlarımızın güllük gülistanlık olduğunu düşünüyorlar. Bu da aslında ülkemizde tiyatro yapmanın zorluğu hakkında bir bilgilerinin olmamasından kaynaklanıyor”.
    Okan Bayülgen oyuncuların devlet bize destek çıksın, çok zor durumdayız söylemlerini çok çirkin bulduğunu söylemişti. Sizde sosyal medya da bir tepki göstermiştiniz bu konuyu biraz daha açabilirmisiniz?

    “Okan Bayülgen’i çok severim. Evet, her meslek grubu etkilendi sadece tiyatrocular etkilenmedi. Ama tiyatrocular ,oyuncular oynadıkça ekonomik olarak var oluyorlar. Diğer insanlar da çalıştıkça kazanabiliyorlar. Çok zor bir süreçten geçiyoruz ülke olarak. Ancak tiyatrolar dışında bir çok sektöre çeşitli destekler verilirken tiyatrocuların gözardı edilmesi doğru mu? Ben dizi sinema dışında özel tiyatro yapan biriyim. Corona patlak vermeden önce anlaştığım iki sinema filmi ile birlikte Avrupa ve İskandinav ülkelerine turnelerimiz vardı. Bu turneler bizim için çok önemli. Hayatımızı oyunculuktan kazanmaya çalışıyoruz. Planlarımızı anlaştığımız turnelerimize film ve dizilere göre yapıyoruz. Birden her şey iptal edilince biz ne yapacağımızı şaşırdık. Ee evimizin kirasından faturalarından tutun da tiyatrolarımızın giderlerine kadar ortada kaldık. Birikimimiz varsa bile tükendi. Bunu söylemek ne kadar doğru ama temel ihtiyaçlarımızı bile gideremeyecek durumda kaldık. Türkçe iki ayrı oyunla Avrupa ve İskandinav ülkelerinde ülkemizi temsil edecek olan bizlerin yetkili kurumlardan destek istememizin neresi çirkin anlamıyorum. Bunu geçiyorum. Bu ülkenin sanatçılarının tiyatrolarına destek istemesi kadar doğal ne var ki? Yani Okan abi candır ama başka oyuncuların geçinebilme gibi bir derdi de vardır. Her oyuncu dizilerde başrol oynamıyor.! Her oyuncunun yalısı yazlığı yok. Yine de Okan abi demişsemuhakkak vardır bir bildiği diyorum. Çünkü onun öyle haybeden konuştuğuna şahit olmadım şu ana kadar”.
    İnsanların sinemaya tiyatroya bakışnı yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    “Biz çok sanatsever bir toplumuz aslında! 80 milyonluk ülkede bazı filmlerimiz 7,8 milyon izleniyor. Bazı oyunlarımız kapalı gişe oynuyor. İzleyici ve seyirci olarak baktığımızda aslında sinemaya ve tiyatroya ilgi ne kadar yüksek diye algılanıyor demi!Bu çok ironik bir durum. Sanat filmi ve gişe filmi gibi iki ayrı alan yaratıldı ülkemizde. Festivallere gitmeye cesaret edemeyen bazı filmler 7-8 milyon izlenirken, Cannes film festivali gibi uluslararası festivallerde ödüller alan yönetmenler ve filmleri nedense sinema salonlarında boş koltuklarda sergileniyor. Nasıl olsa izlenmiyor diyegişeye pek önem vermeyip festivaller için film çekiliyor. Diğeri de nasıl olsa para geliyor millet gülsün eğlensin nasıl olsa ödül alamayacak diye festivallere gitmiyor gişeye oynuyor. Bana sorarsanız bir ülkenin sinemaya ya da tiyatro ya yaklaşımını anlamak için hangi filmlerin nekadar gişe yaptığına hangi tiyatroların ne kadar seyirciye ulastigina ya da hangi TV Programlarının reyting yaptığına bakmak lazım. Bu çok garip bir durum. Sırf bundan olsa bile ülkemizin sinemaya bakış açısından acımtırak tespitler çıkarabiliriz. Tiyatro da olay biraz farklı. Genellikle ünlü arıyor tiyatrolarda millet. Ünlü varsa tiyatro da o tiyatro kapalı gişe yapar. Metnin ne anlattığının önem yok. Oyundan sonra fotoğraf çekmek için tiyatrolara doluşan ciddi bir kitle var”.
    Bir gün şu film çekilse de şu karakter oynasam dediğiniz biri var mı?

    “Evet. Erkan YÜCEL’iN hayat hikâyesi nin sinemaya uyarlandığını ve onu kendim oynadığımı hayal ediyorum hep Tanışamadığım için en çok hayıflandığım oyuncudur”.
    Hayranı olduğunuz bir yönetmen var mı?

    “İlham aldığım çok oyuncu ve yönetmen var. Bunların başında Yılmaz Güney gelir. ANGOLOPOLUS, Tarkowski,Gonzales İnrartu, Tarantino,Kubrik, Bahman Gohobadi, Hınar SALEM,Emir KOSTARİCA, Zeki DEMİRKUBUZ, Nuri BİLGE Ceylan ve şu an aklıma gelmeyen bir çok yönetmen var”.
    Şu an üzerinde çalıştığınız yeni bir proje var mı?

    “27 Kasım’da DRAS FİLM PİCTURES yapımcılığında… Senarist Esma Şevik’in senaryosunu yazdığı, geçtiğimiz mayıs ayında vizyona giren Kulyas: Lanetin Bedeli filminin yönetmeni Yunus Şevik’in yönetmenliğini üstlendiği Korku Takvimi isimli filmimiz vizyona girecek . Bir de bayramdan hemen sonra Bodrum’da çekilecek bir komedi filmi ile anlaştım. Şu an o filmde oynayacağım karaktere hazırlanıyorum.
    Hemen heme herkesin bir menajeri var sizinde çalıştığınız bir menajer varmı?
    “Evet yakın zamanda Sema Bekmez ile oturduk. Ve anlaştık. Şu an onunla çalışıyorum”
    Şuursuz aşk sinema filmi sigaracı Memduh karakter ile kendinizden çok söz ettirdiniz. İzleyicinin yoğun beğenisini kazandınız? Bu rol size teklif edildiğinde tereddüt ettiniz mi?

    “Bize bir rol gelince senaryoyu alır okuruz beğenirsek iştahımız kabarır… Senaryoyu çok beğenirsem eğer kadroyu ya da bütçesi üzerinde çok durmam. Ama eğer ortalama bir senaryo ise her şeyi didiklerim öyle oynarım. Senaryoyu okuduğumda çok beğenmiştim. Kadroda’da değerli oyuncu arkadaşlar vardı. Tereddüt etmeden kabul ettim. Genellikle sahnelerim İsmail HACIOĞLU ileydi. Zorlanmadan altından kalktığımı düşünüyorum. Tabi takdir izleyicinin”.
    Güne başlamanın en güzel yolu nedir size göre?
    “Makineye Kahve koyup balkona çıkıp esnemek” bide mailime bakıp yeni bir senaryo da gelmişse tadından yenmiyor” (Gülüyoruz)
    Son olarak dizilerin sinema filmlerinden daha uzun olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

    “Ülkemizde genel olarak olarak diziler çok uzun. Bir sinema filmi ortalama 100 -120 dk. Ama diziler üç saat sürüyor. Bir film bir veya iki üç ayda çekilirken bir dizi ve üç saatlik bir dizi bir haftada çekiliyor. Bu dizilerin kalitesini de dizilere emek veren oyuncu ve set emekçilerininde hem iş verimini de çok etkiliyor. Bu anlamda ciddi bir düzenlemenin şart. İnsan hayatının reytinglerden çok daha önemli olduğunu düşünüyorum”.

    Genel Yayın Editörü : Murat Karakaş

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    Yeni İçerikler