“Mümkün Dünyalar” tiyatro oyunu dün akşam Asmalı Sahne’de Tiyatro severler ile buluştu. Biz de sanatsal faaliyetler olarak onlara destek amaçlı oradaydık.
Yazmış olduğu senaryolar ile yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli ödüller alan Ülkü Oktay’ın Yazıp, Petek Kırboğa’nın Yönettiği üç kişilik oyunda, Kardelen Hacıoğlu, Gül Yıldız, Cem Gürleyen baş rolü üstleniyor. Oyunun atmosfere uygun müzikleri Merve Bolulu’ya, Işık Tasarımı ise İlker Toğay’a ait.
Konusuna gelirsek; Aileler ve geçmişleri. Ne kadar kaçmak istesek de kaçamadığımız gerçekler bir gün hayatımızın ortasında belirebilirler. Sıra dışı bir anneyle geçen zorlu çocukluk yılları sonrası, kendine yeni bir yol bulan Nihal’in geçmisiyle yüzleşmesi beklemediği bir anda gerçekleşiyor. Geçmişi yok sayarak bir hayat kurmak mümkün mü? Yaşadığımız acılar sonrası kurban mı yoksa kahraman mıyız? Sakladığımız sırlar bizi başka biri yapar mı? Bir restoranda tüm bu soruların cevaplarını arayan Nihal, Cem ve Meliha’nın hikayesinde siz kime hak vereceksiniz?
Kaynak bilgilerini bitirmiş bulunuyorum, sahne gözlemlerime geçmeden önce. Asmalı Sahne’nin projelerine izlediğim, benim onlarla tanışma fırsatı bulduğum, ilk oyunları Fazilet Mahkemesi‘nden bu yana bir sempati duyduğumu da söyleyebilirim. Dün akşam izlediğim “Mümkün Dünyalar”‘ da. Ülkü Oktay’ın her gün yanımızdan geçip giden sıradan insanların sıradan olmayan hayatlarının hikayeleri ve çoğu zaman okumaktan bile kaçındığımız üçüncü sayfa haberleri ile ilgili en anlaşılır şekilde altı çizilecek ciddi laflar eden bir metni var karşımızda. Anlatmak istediğini cesur bir şekilde seyircinin gözleri önüne seriyor. Petek Kırboğa’nın özenli ve dinamik rejisi daha ilk dakikalardan itibaren göze çarpıyor.
Seyirciyi hikayesine ortak eden bir yol izlerken. Üç oyuncusunun da (Kardelen Hacıoğlu, Gül Yıldız, Cem Gürleyen) oyunu soluksuz izlememiz adına önemli bir katkı sağladığını ve oyunun başından sonuna kadar almış oldukları sorumluluğa ait olan adanmışlığı ortaya koyduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Oyunun oyuncu kadrosu üç kişilik gibi gözükse de birde yan karakter misafir olmuş oyuna. Garson olarak izlediğimiz Yönetmen Yardımcısı Derman Susam.
Sahne gözlemlerime geçiyorum; Otelin restoranında masada oturan üç kişinin kendi varoluşlarına dair verdikleri mücadeleyi izliyoruz sahnede. Sıra dışı bir anneyle geçen zorlu çocukluk yılları sonrası, kendine yeni bir yol bulan Nihal’in geçmisiyle yüzleşmesi ve Nihal’in kocasının da gelmesiyle. Bugüne kadar yüksek sesle söylenmeyenlerin söylenmeye başlaması ile birlikte üçlü arasındaki yer yer komik ama çoğu zaman gerilim dolu anlar yaşıyoruz. Bu üç kişinin kendi aralarındaki çatışmaları oyunun temposunu bir hayli yükseltiyor. Gerilim artarken oyunu finale götüren yolda yavaş yavaş açılıyor. Yaklaşık bir buçuk saat boyunca kendilerini pür dikkat biz seyircilerine izlettirebilmek adına yönetmen ve oyuncular açısından bakıldığında muhteşem.
Özetleyecek olursam, Türk Tiyatrosu için bir kazanç, ona şüphem yok. Oyundaki karakterler, olabildiğince gerçek karakterler. Akılda kalıcı sahneleri ve oyuncuların üst düzey performanslarıyla çok başarılı bir oyun. Oyun bittiğinde insanda farklı hisler uyandırıyor. Bence bunun en büyük sebebi oyuncuların samimiyeti, dekorun, hikayesinin ve oyuncuların sahiciliği.
Bu soğuk kış günlerinde içinizi ısıtmak istiyorsanız sanatı tercih edin ve ajandanıza not edin ilk fırsatta gidip izleyin.
Genel Yayın editörü Murat Karakaş