Koronavirüs nedeniyle başlayan pandemi sürecinde birçok iş kolu ve hizmet birimi çalışmalarını durdurmuştu. Sosyal izolasyon ile tedbirlerin güçlendirildiği günlerde pek çok iş yeri kapanmış insanlar evlerine çekilmişti. Bu süreçte kapılarını kapatan iş yerlerinden biri de tiyatrolar olmuştu. Koronavirüs salgını nedeniyle açık alanlarda da konser, tiyatro, festival gibi etkinlikler geçtiğimiz günlerde yasaklanmıştı. Ve yasak kaldırıdı. Pandemi döneminde çöküşe geçen tiyatrolar teker teker perde açmaya hazırlanıyor. Tiyatro Ak’la Kara’nın ‘’Döktür Bi Şekspir’’ isimli yeni oyununa giderek ve yorumlayarak Tiyatro oyunu izleme sezonumu açmıştım… Kurulduğu günden bu yana başarılı Tiyatro oyunlarına imza atan Ak’la Kara’nın Polisiye roman türünün ölümsüz yazarlarından Agatha Christienin “On Kişiydiler” isimli oyunu ile Tiyatro oyununu izlemeye gittim ve detayları sizinle paylaştım bir önceki yazımda. Oyunu izlemeden Önce sizler için Sosyal mesafe kuralları eşliğinde Tiyatro adına savaş veren isimler arasında yer alan Yönetmen, seslendirme sanatcısı, oyuncu ve aynı zaman Tiyatro Akla Karanın kurucusu Savaş Özdural ile roportaj gerceklestirdik.
Sanatsal faaliyetler takipçilerine kısaca kendinizden bahseder misiniz ?
“1992 yılında MSÜ Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümünden mezun oldum. Profesyonel mesleğim tiyatro oyunculuğu… Çok uzun yıllardır seslendirme yapıyorum 2000 yılında ortağım Kerem Kobanbay’la beraber Ak’la Kara Seslendirme Stüdyolarını kurduk. Yirminci yılımız bu sene. Dokuz sene önce de tiyatro akla karayı beraber açtık Kadıköy’de. Buradaki sahnemiz de. Burada da dokuzuncu yılımız… Çeşitli yabancı kanallardaki Türkçe seslendirmelerini hazırlıyoruz. Oralarda bir fiil kendi sesimle seslendirme yapıyorum. Ve dokuz yıldır da tiyatro akla Kara’nın içinde çeşitli oyunlarda hem oyuncu olarak görev alıyorum, yönettiğim oyunlar oluyor, çevirdiğim oyunlar var, dramaturjisini yaptığım oyunlar var. Bu şekilde hayatı devam ettiriyoruz”.
“Oyunlarda hem oyuncu olarak görev alıyorum, yönettiğim oyunlar oluyor, çevirdiğim oyunlar var, dramaturjisini yaptığım oyunlar var” dediniz. Tam bu noktada sormak istiyorum bu saydığınız işler arasında en çok keyif aldığınız hangisi?
“Oyunculuğu ve yönetmenliği birbirinden ayıramam çünkü yönettiğim oyunlarda çok keyif aldığım oyunlarda oldu… Oynadığım roller de çok keyif aldığım roller oldu. Bir nebze az keyif aldığım rollerde olmuştur ama tabii Tiyatro sahibi olarak varolmanın oyunculuk ve Yönetmenlik yapmanın şöyle Bir artısı var… Özel tiyatroda istediğiniz projeyi seçme şansınız var. Seçtiğiniz projenin içinde var olabiliyorsunuz. Ve oynadığım bütün rollerinde birbirinden farklı olmasına özen gösteriyorum. Açıkçası tekrara girmeyi istemiyorum. O yüzden dokuz senedir oynadığım bütün rollerde de… Komedide, Dramda, Klasik oyunlar da ve Polisiye oyunlarda olsun. Hep birbirinden farklı roller çizmeye çalışıyorum. Dolayısıyla Yönetmenlik oyunculuk ön sırada”.
Oyuncu olmak isteyen oyunculuğa merak saran insanlara neler söylemek istersiniz?
“Benim şahsi fikrim mutlaka ve mutlaka konservatuara gitmeleri dört senelik eğitimi almaları bazı konservatuarlarda yaş sınırı var tabii ki belli bir yaştan sonra girilemiyor ama önce oyunculuğa erken yaşta karar vermek gerekiyor o dört yıllık konservatuar eğitimi almak gerekiyor. Bu demek değildir ki konservatuar eğitimi almayan insanlar oyuncu olamaz usta-çırak ilişkisiyle ya da bazı kurslar bitirerek de olabilirler. Ama başta dediğim gibi Benim şahsi fikrim mutlaka ve mutlaka konservatuar eğitimi almaları… Çünkü orada sadece oyunculuk gösterilmiyor, öğretilmiyor… Tiyatronun tarihinden tutun, kuliste nasıl davranacağınıza, Tiyatroda nelere dikkat etmemiz gerektiğine, meslektaşlarınızla nasıl bir ilişki içinde olmanız gerektiğine kadar çok farklı şeyler öğretiliyor. Biz seslendirmede de aynı şeyi hep söyleriz oyunculukta esas olan usta-çırak ilişkisidir… bu ilişkiyi okulda dört sene boyunca yaşamak aynı dili konuşmayı size sağlar. Sahneye çıktığınızda dörtde üç dendiğinde ne söylemek istediğini anlayıp ona göre hareket etmenizi sağlar… bunların pek çoğu maalesef kısa süreli kurslarda öğretilmiyor sadece iki tane tirad ezberleyip onu doğru tonlama öğretme ile geçiyor. O yüzden o dört senelik eğitim Bir sürü meslekte olduğu gibi bence şart”.
Şu an içinde bulunduğumuz siyasi ve toplumsal şartlarda iç huzuru bulabilmek aslında kolay değil. siz nasıl altından kalkıyorsunuz?
“Ülkemizde iç huzuru bulmak kolay değil Bence mümkün de değil … İç huzurun olabilmesi için önce dış huzurun olması gerekiyor. Bu da gerek maddi anlamda, gerek psikolojik anlamda, toplumsal ve sosyolojik anlamda huzur olacak ki… Bütün bunlardan sonra içinize dönüp iç huzur arayacak ve bulacaksınız. Şu anda Türkiye’de bu mümkün değil”.
Oyunculuğun misyonunun ne olduğunu düşünüyorsunuz?
“Açıkçası herkese göre değişir bu … Genelde tanımlanabilecek bir misyonu olduğunu düşünmüyorum. Kişiye göre değişir benim için anlatılacak bir şeylerin olduğu bir metin bulmak ve yazmak, onu çevirmek ve bu metnin Söylemek istediklerini özümseyip… Sizin de bunları söylemeye niyetli olmanız ve seyirciye bunları söylemek için sahneye çıkmanız… Söylediğiniz şey oyundan oyuna değişiyor bazen bir komedi oyununda da güldürürken bir şeyler söyleyebiliyorsunuz. Dediğim gibi söyleyecek bir cümleniz varsa zaten misyonunuzu gerçekleştirmiş oluyorsunuz”.
Bir tiyatro oyunu iyi yapan onu başarıya ulaştıran nedir sizce?
“Öncelikle söyleyecek cümlesi olması gerekiyor… Maalesef hiçbir şey söylemeyen oyunlar var . Bu tür oyunlarda para kazanmak dışında hiçbir mantık ve neden bulamıyorum. Onun için onu yapmanın da bir mantığı yok bence… Herşeyden önce söyleyecek bir şeyi olacak oyunun. Türkçesi iyi olacak. İyi yazılmış ya da iyi çevrilmiş. Ondan sonra iyi oyuncularla oynanacak, iyi bir yönetmenle sahneye konulacak, kullandığınız dekor kostüm ve ışık. Basit de olabilir çok gösterişli de olabilir. Oyuna hizmet edecek . Tüm bunlar bir araya geldikten sonrada en önemli olan şey seyirci ile buluşturmak. Seyirci ile de buluşup güzel bir reaksiyon alınca işte o zaman iyi bir oyun haline geliyor“.
Şu anki Tiyatro seyircisi hakkında ne düşünüyorsunuz peki nasıl bir seyirci var karşınızda?
“Bugünkü yani 1 Kasım 2020 tarihindeki tiyatro seyircisini değerlendirme şansım yok … Çünkü maalesef tiyatro seyircisi yok… 1 Mart 2020’ye kadar var olan bir seyirci vardı. Zaman buldukları sürece fırsat buldukları sürece tiyatroya gelen bir seyircimiz var maalesef ülkemizde. Şöyle cümlelerle karşılaşırsınız sizde boş zamanlarınızda ne yaparsınız sorusuna genellikle tiyatroya giderim yanıtı verilir. Aslında bu çok yanlış tiyatroya gitmek boş zamanda yapılacak bir iş değildir… Yalnız tiyatroda değil… Sinemaya gitmek, televizyonda bir dizi ya da film seyretmek, kitap okumak veya müzik dinlemek. Bütün bunların hiçbiri boş zamanda yapılacak şeyler değildir. Bunlar ihtiyaçtır ve onlara zaman ayırmanız gerekir. Mesela ben boş zamanımda uyuyorum. Yani herkesin bunu yapması gerekir. Maalesef bu algıya sahip bir tiyatro seyircimiz yok. Genel olarak söylüyorum. Var ama çok az var. yirmi milyonluk İstanbul, bir buçuk milyonluk Kadıköy’de Tiyatro seyircisi on beş – bin yirmi bin civarında olacak şey değil. Bu çok az yüzde on olsa Sadece Kadıköy’de yaşayan yüz bin seyirci eder. Bu da Kadıköy çevresindeki bütün tiyatroların bir sezon boyunca dolu gitmesi demektir. İrili ufaklı tanınan tanınmayan… Gelişmiş ülkelerde bu böyle İngiltere’de büyük prodüksiyonlar müzikaller doluyor… Onun hemen arka sokağındaki kimsenin tanımadığı oyunlarda doluyor…Böyle bir seyirciyi yakaladığımız da Türk Tiyatrosu da çok iyi bir yere gelecek gelecektir ama bu seyircinin çocukluktan itibaren yetişmiş olması gerekiyor…Ben lisedeyken edebiyat öğretmenlerimiz ödev verirdi tiyatroya gidin, biletini getirin, oyunun broşürü ile beraber bana bunu kanıtlayın derlerdi… Artık böyle ödev kalmadı ya da çok az var. Kırk yılda bir geliyor işte ödev verildi tiyatroya geldim diyen. İlk defa tiyatroya Öğretmen ödev verdi için gidiyor çocuklarımız. Anneler babalar alıp götürmüyor. AVM lerde gezmeyi tercih ediyorlar. O yüzden de arka sokağımızda Barlar Sokağı ağzına kadar doluyken… Tiyatrolar maalesef yüz kişi doldurmakta zorlanıyor”.
Bu sene repertuarınızda çok farklı tarzlarda oyunlar var bu oyunlardan biraz bahsedebilir misiniz kısaca?
“On Küçük Zenci Aslında oyunun geçen şene oynadığımız adı. Bunun da şöyle bir hikayesi var. Bu röportajı okuyan okuyucularımızın belki ilgisini çeker… Agatha Christie bu oyunu ilk yazdığında orijinal ismi On Küçük Zenci… Daha sonra Avrupa ve Amerika’daki bir takım hassasiyetlerden dolayı On Küçük Kızılderili olarak değiştiriliyor. Ten little indians oluyor. Oradan da problem çıkınca bir süre önce hiçbiri kalmadı olarak değiştiriliyor ve o şekilde devam ediyor. Türkiye’de çok uzun yıllar On Küçük Zenci olarak bilindi… Zenci Türk toplumunda kötü bir kelime değil, bir Hakaret değil ama çok hassas davranıyor Agatha Christie Ajansı. Biz geçen sene On Küçük Zenci olarak oynamıştık ısrar ettiler bu sene adını değiştirmemiz için… Bundan sonraki Türkiye’deki basılacak On Küçük Zenci kitapları kitapları da On kişiydiler olarak ismini bu şekilde değiştirilerek basılacak. Biz de bundan dolayı On kişiydiler olarak devam ediyoruz bu sene… Türkiye’de ilk defa oynandı Bu oyun geçen sene bizim tarafımızdan daha önce bir tiyatro bunu oynamamıştı. Türkiye prömiyerini yapmış olduk Böylece. Bildiğiniz gibi başrollerden bir tanesi Ediz Hun tarafından oynanıyor. Kendisinin de ilk Tiyatro deneyimi. Çok başarılı bir oyun çıkardı bence… Seyircinin oyunun ilk dakikasından itibaren suçlunun kim olduğunu bilmediği bir bilinmezler ve bulmacalar labirenti içinde dolaştırıyor izleyenleri. Finalde büyük bir sürprizle bitiyor. Bütün Agatha Christie kitaplarında ve oyunlarında olduğu gibi tahmin etmeye dayalı. Oyunun sonunda konuştuğumuz seyirciler. işte ben aslında bunu düşünmüştüm, şunu düşünmüştüm. Ben bilmiştim yada ben bilememiştim gibi yorumlar yapıyorlar. O yüzden çok keyifli gidiyor… Türkiye’de polisiye algısı ve bilgisi Aslında çok ileri düzeyde… Okuyucusu çok var seyircisi de çok fazla var. Ama tiyatroda uzak durmuşlar bu zamana kadar. Son üç dört senedir biraz daha fazlalaştı. Bizim ikinci Agatha Christie oyunumuz bundan önce de fare kapanını yapmıştık. Ondan hariç de bir tane Ahmet Ümit (Aşk Köpekliktir) sahneledik. Sherlock Holmes oyununu sahneledik. Polisiye kuşağımızda var tiyatro oyunlarımızda…
ikinci Oyunumuz Döktür bir Shakespeare adını verdiğimiz İngiltere’de yirmi – yirmi beş yıldır oynanan. Dünyanın pek çok yerinde de oynanan… (Shakespeare’in Bütün Eserleri Hafif Kısaltılmış) orijinal ismi… İlginç bir komedi üç erkek tarafından Shakespeare’in bütün oyunları kısa kısa geçilerek biraz mizahi bir dille bahsediliyor .Ufak da olsa Shakespeare’in oyunlarından bir şeyler anlatılıyor seyirciye 75 dakika sürüyor. Tek perde. İnteraktif bölümleri de var oyunun… Seyirciyi de oyunun içine alıp kahkaha Tufanı eşliğinde bitiriyoruz oyunu. Ayrıca oyunu seyredip eğlenmek için shakespeare’i bilmek gerekmiyor bilenler daha çok keyif alıyor ama bilmeden de gayet eğlenceli bir zaman geçiriyor. Bir de umarım bu sene tekrar oynayabiliriz seyircimiz gelirse…
iki senedir devam eden Radyatro Show diye bir oyunumuz var. Bu da Radyo Tiyatrosu ile Tiyatro sahnesinin mantığının birleştirildiği… Dünyada ilk defa yapılan formatı bizim tarafımızdan ortaya konulmuş enteresan bir oyun. Jules Verne’in seksen Günde Devri Alem isimli hikayesini sahne üzerinde mikrofonlar başında radyo Tiyatrosundaymış gibi oynarken… Bir yandan da oyundaki bütün efekt ve müzikler, duyabileceğiniz bütün sesler beş oyuncu (Pelin Turancı, Özdemir Çiftçioğlu, Fatih Gülnar, Fatih Özacun ve ben )tarafından canlı olarak yapılıyor. Aşağı yukarı yüz elli – iki yüz’e yakın efekt malzemesi kullanıyoruz beş kişi. Ve seyirci bambaşka bir yere götürüyoruz orada… Şu anda bu üç oyunumuz devam ediyor”.
Son olarak bu güzel röportajı okuyacak olan sanatsal faaliyetler takipçilerine söylemek istediğiniz bir şeyler var mı ?
“Türkiye korona virüs ile mücadelede kritik aşamada yalnız bu konuda takipçlerimize ilk söylemek istediğim şey Tiyatromuza gelirken korkmayın. Tüm koltuklarımız değişti. İkişer kişilik özel yaptırılan koltuklarda sevdiklerinizle oyunu izlerken diğer seyircilerden bir metre uzakta oturacaksınız. % 100 temiz hava ile salonumuzda sağlıklı nefes alabileceksiniz Klima sistemimizi yeniledik. Her oyun öncesi salonumuzu dezenfekte ediyoruz. Salon, fuaye, koridorlar ve tuvaletler püskürtme sistemiyle bakteri ve virüslerden arındırılıyor. Düzenli sağlık kontrolleri yapılan tiyatro çalışanlarımız sizi maske ve siperlik ile karşılıyor, ateşinizi ölçüyor, salona giriş ve çıkışlarınızda yoğunluk olmaması için yönlendiriyor… Tiyatromuzun her yerinde sosyal mesafeye uygun yerleştirilmiş yer bantları ve sensörlü dezenfektanlar bulunuyor. Tiyatroya girişinizden çıkışınıza kadar maske takmanız zaten genelge gereği zorunlu. Ve bu noktada söylemek istediğim bir şey daha var. Restorant ya da AVM ve ya toplu taşıma araçları gibi sosyal alanlarda bu enfekte olmuş kişilere rastlandı bildiğim kadarıyla ama henüz hiçbir Tiyatrodan hastalık bulaştığına dair açıklama yapılmadı o yüzden Tiyatromuza gelirken korkmayın”.
Genel Yayın Editörü : Murat Karakaş