Günümüzde şöhret kavramı biraz farklı boyutlarda. Günümüz şöhretleri genel olarak kendilerini iki üç projede yer aldıktan sonra ulaşılamayan süper starlar gibi görmeye başlıyor. Neden mi bunu söyleme gereği duydum? Sanat hayatının başlangıcından bugüne kadar birçok Tiyatro oyununda yıllarca sahne almasına bazılarını kendi yönetmesine ve saymaya kalksak sayamayacağımız Pek çok Dizide özellikle ses getiren Sinema filmlerinde rol almasına rağmen. Siz şu an bu röportajı okurken bile belki de yanından geçtiğiniz bir cafede, yemek yemek için gittiğiniz bir restoranda karşınıza çıktığında selam verip karşılığını alacağınız. Cana yakın kişiliğinden asla taviz vermemiş gizli kalmayı hiç tercih etmemiş,tüm başarısına rağmen iddialı olmayı seçmemiş ve hayat enerjisinin her zaman yükseklerde olması tanınan bir değerli sanatçı. Günümüzde şöhret kavramının dışında, alışılagelmiş şöhret kavramından farklı bir hayat süren ve hayat Yolculuğu boyunca oyunculuktan cast direktörlüğüne kadar birçok konuda en iyi örnekleri hayata geçirdi. Şimdilerde ise hala Sinema filmi projelerinde yer almaya ve öğrenci eğitimlerine devam ediyor. Sinema ve televizyon oyuncusu. Ankara Halk Tiyatrosu kökenli Muhlis Asan ile benim gibi hepinizin merak ettiğine emin olduğum sanat dolu hayat serüvenini konuştuk.
Siz de bu keyifli röportaja davetlisiniz hazırsanız başlıyoruz.
Sanatsal faaliyetler takipçilerine biraz kendinizden bahseder misiniz?
“Merhabalar ben Muhlis Asan . 1950’lerin sonlarında Iğdır’da doğdum. 1968 yıllarında İstanbul’a geldik. 1976’da sanat hayatım başladı Tiyatro ile. O gün bugündür aktif olarak devam etmektedir yanı sıra Cast direktörlüğünü ve oyunculuk eğitimi de veriyorum öyle gidiyor. Sinema ve televizyon. Ancak Televizyon son sıralarda değil. Çünkü oradaki çalışma koşulları çok ağır olduğu için yapmıyorum sinema ve tiyatro ağırlıklı olarak gidiyorum şimdilik”.
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
“Yani mutlu olmak için pek çok neden var ama Ülke yanlış. O yüzden böyle terslikleri, yolunda gitmeyen şeyleri görünce insanın canı sıkılıyor. Aslında mutlu, keyifli, esprili biriyim ama ne yazıkki mizahımızı da elimizden alıyorlar”.
Son dönemde Türk tiyatrosunun seyircisini nasıl buluyorsunuz ?
“Tiyatroya gitmek aslında zahmetli bir iş. Ben Tiyatroya gelen seyircileri şövalyelere benzetiyorum. Çünkü nasıl zahmetli. Evinizden çıkıyorsunuz trafiği göze alıyorsunuz. Özel tiyatroların biletleri doğal olarak pahalı olmak zorunda. Oyunu izliyorsunuz sonra tekrar arabanızı park ettiğiniz yerden alıyorsunuz geri gidiyorsunuz. Bence bu büyük bir fedakarlık. Ama özellikle pandemiden sonra da birlikte oyun izleme ihtiyacı, toplu seyirlik ihtiyacı da çok gelişti. O yüzden fena gitmiyor gibi pandemiden sonra. Yani seyirciye de oyunculara da kolaylıklar diliyorum”.
Şimdiye kadar yer aldığınız projelerden kısaca sanatsal faaliyetler takipçilerine bahsedebilir misiniz?
“Onları saymakla bitiremem de şöyle yapabiliriz. Zeki Alaysa, Bilge Olgaç, Atıf Yılmaz, Zeki Ökten, Tunç Başaran, Kazım Öz, Semir Aslanyürek gibi yönetmenlerle önemli projelerde yer aldım. Bunlar hep benim gururumdur. Türk Sinemasının gelişmesine katkıda bulunan yönetmenlerdir. Tiyatroda da Müjdat Gezen ile birlikte pek çok özel tiyatroda önemli karakterler üstlendim. Yaşam biçimimiz oldu artık bu. Yani say deseniz sayamam Çünkü 1976’dan beri aktif olarak devam ediyorum”.
Oyunculuk hikayeniz nasıl başladı?
“Oyunculuk hikayem şöyle başladı. 1970lerin ortalarına doğru İstanbul Zeytirburnu’nda oturuyorduk. Daha 20 yaşın altındayım. Oraya yazlık sinemaya bir Tiyatro geldi. Bende tesadüfen oradaydım ve izledim oyunu. Ogün ilk defa profesyonel bir Tiyatro oyunu izledim “Alo Orası Tımarhane mi?” isimli oyundu. Her zerresini, her sahnesini hatırlıyorum. Ben de öyle derin izler bırakmış tı ki oyun. O oyunu izledikten sonra ben de sahnede olmalıyım diye karar aldım ve Erkan Yücel Ankara halk tiyatrosunda kursiyer olarak başladım. Çok önemli hocalarımız vardı uzun süren dersler sonucunda sahne hayatım başladı yıl 1976 idi. İlk sahneye çıktığım oyun Haşmet zeybek’in Toprak oyunuydu asla unutmam”.
Günümüzde şöhret veya ünlü olmak neden bu kadar cazip?
“Herkes önemli görmeyebilir. Çünkü Mesela ben derslerimde soruyorum neden tiyatroyu seçtiniz? Şöhret olma arzusu mu?, dünyaya sahneden haykırma arzusu mu?, kendini daha iyi ifade edebilme arzusu mu? Değişik cevaplar geliyor. Ama hepsini de anlıyorum. Yani Şöhret olmak da tanınmış olmak da bir ihtiyaç olabilir. İnsanı mutlu edebilir ama bizim söyleyecek sözü olan oyunlara daha çok ihtiyacımız olduğunu sanıyorum. Eğlence kısmı da var tabii ki. Komedilerde oynuyoruz, repertuar Tiyatrosu olduğumuz için her türlü sahne yapıtında rol alıyoruz. Tiyatro İyidir iyileştirir. Dünyayı değiştirir. Çok güçlü duyguları olan eserlerdir. Hatta o kadar önemlidir ki Cumhurbaşkanları bile ayağa kalkıp sizi alkışlarlar. Başka meslek gruplarında bu yoktur. Mesela fırıncı güzel ekmek pişirdi diye alkışlanmaz, bir musluk tamircisi tamir etti diye ya da bir buğday ekicisi alkışlanmaz. Ama bizim mesleğimiz takdir ve alkışla karşılanır. İşte bu bizi mest ediyor çok şanslıyız o anlamda”.
Sanatın insanları iyileştirdiğini düşünüyor musunuz?
“Bir önceki soruda da ondan bahsettim. Tabi seksen santimdir bir sahnenin yüksekliği. Sahne üstündesiniz seyircilerin nabzı sizin ellerinizde. Onları üzüyorsunuz, öfkelendiriyorsunuz,
Keyiflendiriyorsunuz, rahatsız ediyorsunuz. Çünkü onların görmediği açılardan bakıp onlara koca bir dünya sunuyorsunuz. Belki uykularını kaçırıyorsunuz, Belki çok coşturuyorsunuz. Duyguları çok yüksek olan bir meslektir. O yüzden sanatın iyi olduğuna ve iyileştirdiğine fazlasıyla inanıyorum”.
Oyunculuk hayatınızın merkezi mi yoksa mesleğiniz mi nasıl bakıyorsunuz oyunculuğa?
“Oyunculuk bizim yaşam biçimimiz profesyonel mesleğimiz, başka mesleğim yok. Ama bu Ülkede şu da var. Star değilseniz eğer. Tek başına oyunculuk düzenli bir yaşam sağlamaz. Ben bunu 30 yıldır kavramış biriyim. Karakter oyuncusuyuz o yüzden hep yanı sıra işlerde yaptım, Tiyatroda sahne Amirliği ayrı ücret alıyorsunuz, Sinemada cast direktörlüğü production Managerliklerde yaptım. Birden fazla iş yaptığım için Kazancı daha yüksektir. muhtaç değiliz. Yani mutlu bir aile kurmayı başardık”.
Ülkemizde şuan yapılan sinema filmlerini nasıl buluyorsunuz?
“Sinema filmleri daha iyi bence teknolojik olarak gelişiyor. Sinema çok hızlı gelişiyor. Tabi eski dönem filmlerinde de çok değerli yapıtlar var, çok değerli ustalarla ama. O zamanlar hep insan fedakarlığı ile çekilen işlerdi. İnsanlar yeterince hakkını alamazdı, aksardı. Şimdi sanki daha Avrupa ile, Amerika ile birlikte aynı teknolojik malzemeleri kullanıyoruz. O yüzden daha güçlü yapımlar çıkıyor. Ama bu işler yazı ile başlar yani senaryo ile başlar. İyi Senarist bulmakta zorlanıyoruz tek sıkıntı o. Yeni ,farklı , özgü şeyler çıkmak zorunda. Öyle bir kıyas yapmayı da çok doğru bulmuyorum. Geçmişin çok önemli yapıtları bugün yeniden çekilsin isterim aradaki farkı o zaman görürüz. Mesela bir Eşkıya bugün çekilirse ne olur gibi”.
Ülkemizde Şu an yapılan televizyon dizilerini nasıl buluyorsunuz?
“Dizi izlemiyorum. Çünkü geçmişte uzun yıllar diziler çektik. Bücür Cadı, Üvey Baba, Aşk Emek İster ‘den tutun Mahallenin Muhtarları gibi. Şimdi iyice vahşileşti diziler. Mesela ben uzun bir dizide sit com çekerken on beş gün görmedim kızımı. Geliyorum uyumuş, kalkıyorum okula gitmiş. On beş gün göremedim. Biraz esprili bir kızdır. Hatta bir gün normal saatte eve gittim. Kızım açtı kapıyı mel mel yüzüme baktı. Kızım ne bakıyorsun baban işte ben geldim. Anne burada bir abi var babam olduğunu iddia ediyor dedi. (gülüyoruz). O yüzden on altı on yedi saat iş insan haklarına aykırı çalışma koşulları var. Olmaz”.
Son olarak bu güzel röportajı okuyacak olan Sanatsal Faaliyetler takipçilerine neler söylemek istersiniz?
“Murat’ı daha çok sevin. Biz de seviyoruz onu iyi şeyler yazıyor. İyi koşturmalar içinde. Bütün sevdiğiniz sanatçıları takip edip onların duygularını, keyiflerini, keyifsizliklerini size aktarmak için çabalıyor. Murat’da kalın. Sanatsal Faaliyetleri takipte kalın. Sevgilerimle”.
Genel Yayın Editörü: Murat Karakaş