More
    Ana SayfaRÖPORTAJSenarist Hilal Çelenk ile tüm sanatsal faaliyetler takipçileri için kendi hayatı ve...

    Senarist Hilal Çelenk ile tüm sanatsal faaliyetler takipçileri için kendi hayatı ve kariyeri ile ilgili Konuştuk

    Senarist, bir filmin en önemli unsurudur. Büyük çaba ve emekle filmi yoktan var eden kişidir. Ancak buna karşın hak ettiği karşılığı bulamaz. İzleyicilerin büyük  çoğunluğu,izlemeye doyamadıkları dizilerin ya da filmlerin bir yazarının olduğunu unuturlar. Bu nedenle de senaristi ile anılan filmler çok nadirdir. Filmler daha çok başrol oyuncusuyla ya da yönetmeniyle anılır. Senaristler tabiri caizse “öksüz” lerdir. Ya da daha farklı bir şekilde tanımlamak gerekirse, “görünmeyen kahramanlar”dır. Aslında her şey onun kalemiyle başlar. Diğer unsurlar ise onun kaleminin ardından gelir. İşte bizde bu kez Ana ,Yangın Ayşe , Mahallenin Muhtarları gibi dizilerin yanı sıra  Erkekler isimli sinema filmine de senarist olarak imzasını atan Hilal Çelenk ile takipçileri için tüm sanatsal faaliyetleri kendi hayatı ve kariyeri ile ilgili
    konuştuk.

    Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

     28 Yıldır yazı yazarak para kazanıyorum, tiyatro kökenliyim . 9 Eylül Üniversitesi İktisadi İlimler Fakültesinden mezun olmama rağmen İzmir Devlet Tiyatrosu’nun sınav ile 2 senelik kursiyer öğrenciliğini kazanıp 2 sene eğitim aldım, İzmir Devlet Tiyatrosu’nun fgr olarak oyunlarında oynadım. İstanbul’a dönüşümde de Tevfik Gelenbe Tiyatrosu’nda, İdil Abla Çocuk Tiyatrosu’nda  oyunculuğa devam ettim. Yazarlık hayatıma profesyonel olarak 1989 yılında TRT İstanbul Radyosu’na skeçler yazarak  başladım.Daha çok gençtim ,rahmetli Hadi Çaman “saygı ile anıyorum” yönetmişti …Acil 4 günlük  kurban bayramı skeci yazmamı istedi benden ben de yazdım, beğenildi. Zihni Göktay, rahmetli Cem Karaca, annesi rahmetli Toto Karaca oynamıştı. Benim için çok gurur vericiydi ve kalemimden ilk paramı bu şekilde kazanmış oldum, ondan sonra TRT İstanbul  televizyonu çocuk bölümüne de hikayeler yazdım, aynı zamanda oynadım. Köksal Engür, Güven Kıraç ile Yeliz ile Yeşim diye kukla karakterler vardı onu hem yazıyordum hem de oynuyordum, sonrasında Kandemir Konduk ile çalışmaya başladım. Yine TRT  “Mesela Dedik “ kısa skeçlerden oluşan bir güldürüydü böyle yani aslında oyuncu olarak başladım senarist ve yazar olarak devam ettim.

    Ve ilk göz ağrım 1991 yılında  “ Ana” dizisi geldi ekranlara, proje sahibi bendim senaryosunu üstadımız Kandemir Konduk geliştirdi. Birlikte yazdık yıllarca. Oynadım da aynı zamanda bu dizide, sonra Guguklu Saat geldi peşinden Zafer Ergin, Deniz Gökçer, Nüvit Özdoğru gibi değerli üstadlar yer aldı..TRT 1 Gece Kahvesi programına skeçler yazdım, rahmetli Tuncay Özinel’in tiyatrosuna oyunlar yazdım.. Mahallenin Muhtarları geldi. Yine Kandemir Konduk ile ama bu kez 6-7 kişilik bir yazar ekibiyle birlikte yazdık, sonra 1997 yılında kendi projem “ Yangın Ayşe” geldi Aydan Burhan ile birlikte kendi şirketimiz adına yaptık. Peşinden  Star  Tv’ye  “Kadınlar Kulübü “.. Nevra Serezli,Tuluğ Çizgen,Bülent Kayabaş oynadılar.Ömer Uğur yönetti. Yine kendi projem olan  ama  Sultan dizisi   Star Tv ekranlarında yer aldı. Sultan dizisinin  diğer senaryo ve projelerimden farklı   dram olmasıdır. İlk  BBG ‘cilerin yer aldığı diziydi.  Şerif  Gören imzalı Bana Babamı Anlat dizisi Tgrt ekranlarında izleyici ile buluştu., Gizli Dünyalar  Show Tv’de , Aşkın Mucizileri  Atv’de  Süleyman Nebioğlu  Espri film  adına  fantastik hikayeleri ele aldığımız  projelerdi…  Fox Tv’de  yayınlanan Ateş ve Barut ise  polisiye-komedi dizisiydi. Sonrasında yurt dışına gittim orada programlarda editörlük yaptım 2009’ dan 2011’ e kadar 3 yıl.. Ondan sonra  “ Erkekler “ ilk sinema filmim. Altını çizerek söylüyorum ,çok sevdiğim ve çok değer verdiğim, yapımcı-yönetmen-senarist Faruk Aksoy’un fikri ve projesiydi, Yılmaz Okumuş ve beni buluşturdu. Çok uzun yıllar sürdü çalışmamız… 2001 de başladık .Sonra ara verdik… Ara ara tekrar gündeme geldi, el attık. Ve nihayet 2013 yılında “ Ben Bu Filmi Yapacağım” dedi Faruk Aksoy, çok ince çalışılmış, çok emek verilmiş bir senaryo oldu. İlmek ilmek yazıldı desem abartmış olmam, bu film çok özel bir filmdi. Konusu oldukça riskliydi, bıçak sırtı bir konu  Basite kaçmadan, küfürlü konuşmaları  komedi öğesi olarak kullanmadan derdimizi anlatmamız gerekiyordu, üstelik de güldürmek istiyorduk, bu yüzden en az 100 defa senaryoyu elden geçirmişizdir, belden aşağı esprilerin uçuştuğu bir dönemde biz de böyle kolay bir yolu seçebilirdik ama yapmadık. Faruk Aksoy bu konuda çok ama çok titiz davrandı tam on iki yıl, bir kere çok iyi dost olduk. Faruk, Yılmaz, ben… Çok tartıştık. Ama asla kavga etmedik. Yorulduk ama çok eğlendik. Eğlenceli bir anımızı anlatayım hemen…Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde Prof.Mehmet Emin Ceylan ile randevumuz vardı. Faruk Aksoy, Yılmaz Okumuş ve ben… K blokta bize randevu verdi. Filmdeki karakterimiz böyle bir hastanede yatıyordu, Mehmet Bey’den bilgi alacak hem de gözlem yapacaktık… Sabah erkenden gittik. Gece deli gibi çalışmışız, yorgun tipler… Kale kapısı demir bir kapı. Zile bastık. Küçük bir pencere açıldı. Bir çift göz bize baktı… Mehmet Bey ile randevumuz var dedik. Kimsiniz dedi… Biz senaristiz , yapımcımız da burada dedik… Adam bize inanmadı… Oradaki hastalardan zannetti. He, he tabi tabi ben de oyuncuyum, hadi gidin kendi bölümünüze dedi kapattı pencereyi, kalakaldık… Böyle güzel anılarla dolu erkekler filminin yazım süreci… Tiyatro ile bağım hiç kopmadı. Geçen yıl Ne Seninle Ne Sensiz isimli Kadın Erkek ilişkilerini  anlatan oyunum  oynandı ve çok başarılı bir oyun oldu. Oyunun altyapısında Erkekler filmi sürecindeki gözlem ve birikimlerim var. Hadi iki sahneyi de ordan uyarladığımı itiraf edeyim.. Moonlight dergisinden  ödül aldı.. .Bu oyunun dizisini yapmaya hazırlanıyorum bir yandan ..Birinci bölümü tamamladım sayılır. Ş u an ise Gelin Evi isimli program var Show Tv’ de onun dış ses metinlerini yazıyorum oda çok keyifli gidiyor.  Yani kalem bende oldukça dizide yazıyorum,metin yazarlığı da yapıyorum, tiyatro oyunu da yazıyorum…

    Eğer yazar olmasaydınız hangi işle meşgul olmak isterdiniz?

    Eğer yazar olmasaydım, ülke ülke dolaşıp gezen bir program sunucusu olmak isterdim..

    Sizi yazmaya özendiren şeyler nedir?

     Bu tamamen içten gelen bir şey okuma yazma bilmediğim zamanlarda bile şarkı sözleri, şiirler uydururdum.. Babamın el yazısını taklit ederdim..(okula gitmeden okuma yazma öğrenmiştim )  Sürekli yazma peşindeydim bu doğuştan gelen bir yetenek. Mesela yazar olacağımı bilmiyordum. Siyaz -beyaz televizyon zamanında , televizyonda  “ Fareler ve İnsanlar “  oyununu, Yıldız Kenter’i izledim. Öyle bir şey yapmak istiyorum dedim ama inanın ne olacağımı bilmiyordum bunu söylerken. İçten gelen bir his sadece..Meğer benim içimdeki his yazarlıkmış . Hobiniz nedir diye sorduklarında   yazmak derim. Yazmaya  hep bu gözle baktım ,sırf para kazanmak için hiç bir şey yazmadım bu güne kadar. Yani asla keyif almadığım hiç bir şeyi yazmadım, projede  yer almadım…İş çok güzeldir yapımcısı ile kafam uyuşmaz veya oyuncudan hazzetmiyorumdur yine yazmam yazarken her anlamda keyif alarak yazmalıyım böyle bir kriterim ,lüksüm var diyelim…

    Senaryo yazmak kolay olmasa gerek bu hikâyeler nasıl ortaya çıkıyor ?

     Hikaye hem hayal gücü hem gerçek hayat ve gözlemlerle orta çıkar. Bende olanı söylüyorum başkası belki farklı bir şekilde yazıyordur . Ben hep öyle yazdım en çoğu da gözlem, gerçek hayatta komşum ,akrabam ,yoldan geçen birisi, otobüste yanımdaki kişiler ,dinlediğim bir müzik bazen bir mekandan içeri girdiğimde aldığım bir koku onlar ilham kaynağım.. Ben hep şunu söylerim. Yazmak için 3 şeye ihtiyacınız var… Hayal gücüne, çocuk kalbine ve gerçek bir hayata.

    Günümüzde gençlerin facebook, twitter gibi sosyal medya sitelerinde çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Artık sosyal medya kaçınılmaz bir şey .Teknolojinin gelişmesi güzel bir şey ama ben hep bir bağımlılık gibi görüyorum yani bunu nasıl kullandığınla ilgili özellikle internet kullanımı, bilgiye kolay yoldan erişim şansı, insanların hayatlarını geliştirmekle birlikte bir o kadar da köreltiyor dolayısı ile dozunda kullanması gerekiyor .Önceden  televizyon vardı, radyo yayınları vardı …Sürekli televizyon izlemek de yanlış televizyonu hiç izlememekte …Ondan kendini soyutlamakta bana göre yanlış ..İnsanın süresini ayarlaması ile ilgili bir şey bu, sosyalleştiğimizi düşünürken  aslında a sosyalleşiyoruz, gençler arasında  oldukça yoğun ve bağımlılar maalesef. Mesele bağımlı hale gelmeden  sosyal medyayı kullanmakta.

    Son on yılda en çok izlenen televizyon programlarından biri “Televizyon Dizileridir”. Televizyonun beyni körelttiğini düşünüyormusunuz?

     Tabi ki.. Her şeyin fazlası zarar, kitap okuyan kişi kendini fazla kaptırdığında kitap okumak bağımlılık yaratacak bir eylemdir, okuyucu önce sosyal hayattan kopar, zamanla gündüzü gecesine girer, uyku düzeni altüst olur, yemeden içmeden kesilir, sürekli sinemaya gitmekte zararlı,sürekli  televizyon izlemekte… Bir çok Tv programı insanların sadece hoş vakit geçirmeleri için tasarlanmış…Ama hoş vakit geçirme hayatınızda ne kadar yer kaplıyor televizyon izlemenin dışında  hoş vakit geçirmek için neler yapıyorsunuz…Mesele daha önce dediğim gibi bağımlı hale  gelmemekte…Televizyonda izlediklerimizin  kurmaca olduğunu bilmekte…Ama ne yazık ki böyle olmuyor.Evde çocuk ilgi beklerken  aile dizideki çocuk için üzülüp, ah vah ediyor.. Bir de uzun uzuuun diziler var..Ben uzun dizi  yazama taraftarı bir senarist değilim,yazmadım da.. Özgün ve kendi projelerimi yazmayı tercih ediyorum.Birbirinin aynı,bütün karakterlerin aynı şekilde konuştuğu  dizilerin  azalması ve gerçekten hikayesinden, oyuncusuna,set ekibine keyifle çalışılan projelerin hataya geçmesi dileğiyle diyeyim…( Dua gibi oldu ama  öyle yani..)  Yani  bu işler sadece  seyirciyi değil, yazanı da,çekeni de, oynayanı da köreltiyor..

    Televizyon mu telefon mu daha çok beyin köreltiyor sizce?

     Telefonlar hayatımızın önemli bir parçası haline geldi. Nerdeyse evrim geçireceğiz..Belki de geçirdik bile…Telefonun zararları maalesef yararlarını etkisiz hale getirmektedir. Son dönemlerde telefon kullanımı oldukça arttı hatta telefon kullanma yaşı 6, oynama yaşı ise 2 yaşa düşmüş durumda, bağımlılık boyutuna ulaştığında hepsi tehlikeli ama telefon televizyondan bir tık önde.Bebeklere altın yerine artık son model telefon takılıyor desem abartmış olmam…

     

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    Yeni İçerikler