15. Yüzyıl Paris’inde yaşayan, Notre Dame kilisesinin çan çalıcısı, kambur ama altın kalpli ve mutsuz Quasimodo’nun hikayesini izlediğimiz “Quasimodo – Notre Dame’ın Kamburu” tiyatro oyunu dün akşam saat 20:30′da Asmalı Sahne’de tiyatro seyircileri ile buluştu.
Yazar ve yönetmen kimliği ile tanınan İbrahim Yusuf Yavuz’un, Victor Hugo’nun ölümsüz eserlerinden “Notre Dame’ın kamburu” kitabından esinlenip uyarlayarak yazdığı, Muharrem Uğurlu‘nun yönettiği tek kişilik oyunda Muharrem Uğurlu, vahşi ve asil ruhluluğun trajik bir örneği olan Zangoç Quasimodo olarak karşımıza çıkıyor.
Oyunun konusu kısaca şöyle; insanların, ürkek, tiksinti, şaşkınlık, acıma ve türlü duygular sağanağına girmesine sebep olan kambur, tek gözü siğilli, çarpık bacaklı şekilsiz Quasimodo’nun hikayesi,biraz ironik, az fantastik, grotesk ve şiirselliğin de harmanlandığı, yer yer yumuşak geçişli, bir o kadar komik ama genel olarak sert bir dille anlatılıyor.
Yazarların hayal gücüne fantastik dünyasına yolculuk etmek her insan için keyifli fantastik dünyası oldukça kalabalık yazarlardan biride bana göre tartışmasız Victor Hugo, Birincisi; Victor Hugo’nun, Notre Dame’ı ziyaret ettiği ve her yanını dolaştığı bir sırada kulelerden birinin karanlık bir köşesinde duvara elle kazınmış “Kader” sözcüğünü farketmesi “Notre Dame’ın Kamburu” kitabını yazmasındaki tetikleyici neden. İkincisi; Katedralin bakımsızlığı nedeniyle şehir planlamacıların bu devasa yapıyı yıktırma çalışmalarına karşı olarak Victor Hugo, halkın ilgisini çekmek amacıyla bu romanı yazmıştır ve başarılı da olmuş. Katedralin kurtarılması için başlatılan kampanya nedeniyle katedralin yenilenmesi kararı alınmış. Dolayısıyla Notre Dame Katedralini romanın cansız karakterlerinden biri olarak görebiliriz. Romanın yazılma amacının olması nedeniyle hikayenin merkezinde konumlandırılmış olması, karakter niteliği kazanmasındaki ana unsuru oluşturuyor. Varlığıyla, görkemli yapısıyla, Paris’in merkezinde, Seine nehrinin tam ortasında bulunan bu yapı, Fransız gotik mimarinin en benzersiz örneği hatta ilk gotik katedrallerden biri olma özelliğini taşımaktadır. Kaynaklardan kısa bilgilendirme yapmak istedim.
Hazırsanız kendimce yorumlamaya başlıyorum; henüz tanışmak kısmet olmadı ancak daha önce yazar ve yönetmen kimliği ile tanınan İbrahim Yusuf Yavuz’un “Fazilet Mahkemesi” tiyatro oyununu, yine Asmalı Sahne’de izlemiştim ve sizler için yorumlamıştım. Dün akşam bir kez daha İbrahim Yusuf Yavuz’un en az Victor Hugo kadar güçlü bir kalemi olduğunu fark ettim. “Quasimodo – Notre Dame’ın Kamburu” tiyatro oyunu sayesinde, Victor Hugo’nun bilinen eserine bu kez İbrahim Yusuf Yavuz ve Muharrem Uğurlu’nun yorumuyla bakma şansına nail oluyoruz. Zangoç Quasimodo’yu merkezine alarak ve derinlik katarak “Fazilet Mahkemesi” tadında ama ondan çok daha derin, biraz daha Quasimodo’nun iç dünyasını esas alan bir metin oluşturulmuş. Tiyatro veya sanat, amaç olarak istisnalar dışında asla insanların kötülüğü için hizmet etmez. Benim şahsi görüşüm “Quasimodo – Notre Dame’ın Kamburu” genel olarak sıkıntılarımız, bunalımlarımız, yalnızlığımız ve adeta genel olarak bakıldığında yozlaşmış toplum içinde kendimizi yabancı gibi hissettiğimiz v.b. Çeşitli konuları ele almış. Oyun sonunda psikolojik anlamda yenilenip, tazelenmiş olduğumuzu fark ediyoruz. Dünkü oyun bana birazda “Aman Tanrım” filmini hatırlattı. şüphesiz Allah inancı olan bizlerin, yer yer tanrıya yakarışlarımız oluyor bu hayatta. Peki bizi yoktan yaratan ve sayısız nimetiyle yaşatan Tanrı’nın da bizimle birebir iletişime geçip bizimle yakından ilgilenmesi hoşumuza gitmez miydi? Bunu sorarken bile günaha girmekten korkuyorum ama söz konusu sanatsa. Sanat Tanrı’nın biz insanoğlu için, kulları aracılığıyla sunduğu en önemli iyileştirici güç bana göre.
Rejiden bahsedelim kısaca; Metin ne kadar güçlü olursa olsun iyi bir reji ve oyunculuk olmadığı zaman ne seyirci tarafından sevilir nede mesaj aktarımında beklenen sonucu elde eder. Bu tabii ki benim şahsi görüşüm. Bu anlamda bana göre “Daha iyi nasıl olur” diye üzerinde bayağı düşünülmüş olduğu net olarak belli olan bir reji ve oyunculuk var. Kurgusu da Muharrem Uğurlu tarafından gayet iyi bir şekilde çözümlenmiş. Rejisiyle sahnelediği her oyuna gereken titizliği göstererek, ince ince nakış işler gibi her ayrıntıyı işleyerek en iyisini aktarma çabasının takdire şayan olduğunu düşünüyorum. “Dün akşam sahnede ne izledik ?” diye uzun uzun düşündüren bir reji ve oyunculuk. Sahne üzerinde üç adet manken, yukarıdan aşağıya sakan bir halat, sahnenin tam ortasında bir tabure. Dönemi yansıtan kıyafetler, seçilen müzikler ve bir tiyatronun olmazsa olmazı ışık ve ses sistemi ile yaratılan mistik dünya.
Yine beklenen ana geldim oyunculuğa, sahne performansını birkaç kez izlemiş olsam da Muharrem Uğurlu’nun yönettiği tek kişilik bu oyundaki performansını uzun zamandır merak ediyordum. Heyecanla ve merakla koltuğuma oturdum, yine her zamanki gibi sahneden bir an gözlerimi ayırmadan, Muharrem Uğurlu’nun sahne performansını izlemeye başladım. Sahnede maskelerin sayesinde, kah Esmeralda oldu, kah haşa huzurdan Tanrı oldu, kah Kral oldu. Yer yer bizleri de oyuna dahil etti. Neredeyse hiç nefes almadan yoğun ve yüksek bir tempoda bizi bizden alan takdire şayan ayakta alkışlanası, insan üstü bir performans sergiledi. İddia ediyorum bu oyun başyapıt olmaya aday oyunlardan biri diyerek yorumumu burada sonlandırıyorum.
Ajandanıza not alın ve size anlattıklarımı kendiniz deneyimlemek için izlemeyi ihmal etmeyin.
Genel Yayın Yönetmeni : Murat Karakaş