Korku filmi izleyicilerde korku, dehşet, terör veya tiksinti uyandırmak amacıyla kurgulanan bir film türüdür. Korku filmlerinin konusunu gündelik hayata sızan ve bazen doğaüstü şekillerde ortaya çıkan şeytani güçler, olaylar ya da karakterler oluşturur. Korku filmi karakterleri vampirler, zombiler, canavarlar, hayaletler, seri katiller ya da korku uyandıran başka bir dizi karakteri içerir. İlk korku filmleri sıklıkla klasik edebiyattaki Drakula, Frankenstein, Mumya, Kurtadam, Operadaki Hayalet ve Dr. Jekyll ve Mr. Hyde gibi karakter ve öykülerden esinlenmiştir. Türk sinema tarihinde de birçok korku filmi vardır. Özellikle Türk korku filmleri cin temalı veya cinayet temalı olarak izleyicinin karşısına çıkmaktadır. Türk korku filmleri kimi zaman korkutucu kimi zaman ise aksiyon dolu olabilmektedir. Bizim bu yazıdaki konuğumuz “NECROMAN” isimli ikinci filmi ile yurt içi ve yurt dışında düzenlenen festivallerde büyük ilgi gören. Korku ve gerilim tarzında filmler çeken başarılı yönetmen Ercan Er. Siz değerli sanatsal faaliyetler takipçileri için röportaj teklifimizi kabul etti. Kendisi ile Filmi hakkında merak edilenleri ve sanatsal macerasını konuştuk.
Hazırsanız başlıyoruz…
Ercan Bey Sanatsal Faaliyetler takipçilerine biraz kendinizden bahseder misiniz?
“Öncelikle Merhaba … İstanbul doğumluyum, 1991’liyim… Onun dışında Ümraniye Meslek Lisesinde okudum. Aslında çok kötü bir öğretim hayatım geçti. Hayatım tamamen film izlemek ve Sinemayla alakalı kitaplar okumakla geçiyordu. Torrenti keşfettim. Hala DVD’nin altın çağıydı, ablamın cüzdanından para çalarak her ay kendime DVD alıyordum. Okul hayatım ders çalışmamakla geçiyordu. Bu sebepten okuldan atıldım. En sonunda açık öğretimden Ümraniye meslek lisesiyle tanıştım. Böylelikle Sinema ve dersleri bir arada götürerek İstanbul Gelişim Üniversitesi, Radyo Televizyon ve Sinema bölümünü kazandım. Baktım bölümümde hiçbir şey öğrenemiyorum, sırf sınıf geçmek için çalışmak istemiyorum; dedim ben bu okulu bırakayım. Setlere başladım. Bana burası da çok kötü geldi. Hiçbir şey öğrenmiyordum. Amacım tüm bilgiye sahip olup bir film yapmaktı. Tamam, Terminator’le, Jurassic Park’la Sinema yapamam. Bunu biliyorum… Ama o zamanlar ucuz Zombi filmlerini izleyince, okuldan ve setlerden öğrenemediğim şeyleri bu tarz bende çekerim hem her zorluğu kendim görüp daha çabuk öğrenirim dedim. Sadece cesaretim olacaktı. Yüreğimi Ortaya koyacaktım. Bu motivasyon ve hislerimle Zuzula’yı yaptım. Necromanı yaptım. Şimdilerde Reborn isimli filmime başlayacağım”.
Zuzula Adını nereden alıyor onun konusu nedir?
“Zuzula en tehlikeli ve zararlı kabilelerdendir. En korkunç kabileyi anlatmak istedim. Filmin konusuna gelecek olursam, bebekken ailesinin şüpheli ölümü ile yurtta büyüyen ada, hayatını evde tek başına sürdürür. Evinde çeşitli halüsinasyonlar gören Ada, bunun ailesiyle bir ilgisi olduğundan şüphelenir. Doğup büyüdüğü köye gitmeye karar verdiğinde işler karmaşık hale gelir”.
Şimdilerde Reborn isimli filmime başlayacağım dediniz kadrosu belli mi ?
“Reborn, şuanda hazırlık aşamasında. Senaryosu bitti. Sadece şuan oyuncu kadrosu görüşmeleri devam ediyor. Çok titizlikle devam edeceğim”.
Ercan Bey Necroman hakkında bilgi alabilir miyiz ?
“Film çekmek çocukluk hayalimdi. Bunun ilk evresini Zuzula filmimle başlattım. Zuzula inanılmaz düşük bütçeyle yapılan filmdi. Necroman’a gelince, ortalama bir bütçe bulmadan hiç başlamayacağım dediğim bir filmdi. Çünkü ben çok titiz bir insanım. Sanat, kostüm ve set tasarımdan tutun, sahnede ki yatak örtüsüne kadar düşünen bir insanım. Necroman böyle bir film. Necroman’da cinlerden, perilerden oldukça uzak bir kişisel zihin hapishanesi atmosferi sunarak korku alegorisi yaratmaya çalıştım. Korku – fantastik kültürünü yerel bir hikaye üzerinden evrensel dokunuşlarla anlatmaya çalıştım. Evrensel dokunuşlar derken, Sinematografik anlamda imajları, renkleri ve ışığıyla bir sanat filmi (arthouse) atmosferi yaratmaya çalıştım. Filmin konusuna gelecek olursam, küçük kız kardeşi ve ablasının gözlerinin önünde kimliği belirsiz bir saldırgan tarafından tecavüze uğrayarak öldürüldüğü gecenin ardından gerçeklikle bağlantısını kaybeden Ali’nin hikayesini anlatıyor. Karlı bir gecede Ali’nin kız kardeşi ve ablası evlerini basan biri tarafından öldürülür. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen Ali olayın psikolojik etkisiyle mezardaki kız çocuklarını evine götürüp, onları mumyalayıp beraber yaşamaya başlar”.
Sinemadan para kazanılır mı sizce ?
“Para kazanmak için Sinema yapmazsın, Sinema yapmak için para kazanırsın. Bu aslında çok geniş bir konu. Ülkemizde Sinema genellikle sanat için değil para kazanmak için yapılan bir iş olarak görülüyor. Tamamen gişe odaklı ve ne kadar ucuza bitirebilirim diye düşünülüp yapılıyor. Bu benim hayretler içinde baktığım bir konu. Sizin elinizde mükemmel film olabilir. Fakat reklamını, pazarlamasını iyi yapmazsanız o filmden para kazanamazsınız. En büyük yapılan hata bu. Sinema bir düşüncenizi, hayat görüşünüzü perdeye yansıttığınız dünyanın en iyi yedinci sanatıdır. Filmin yapım aşaması ve pazarlaması birbirinden ayrılması gereken, profesyonel insanlar tarafından riskin en aza indirilerek yapılması gerekir. Benim düşüncem sinemadan para kazanmak için, onu tamamen ticari görmemek, yapım aşaması ve pazarlamasını ayrı düşünmek ve bunu akraba eş dost değilde, tamamen profesyonel ve işinde iyi olan kişilerle yapmak gerekir. Ülkemizde % 95 filmlerin kötü olması ve batmasının sebebi budur”.
Hülya Diken, Bülent Arslan, Emircan Turan, Sude Gerzan, Ahmet Okay, Gazel Yüksel ve Yılmaz Kaya gibi isimler ile çalışmak güzel bir duygu olsa gerek bir anınız vardır illaki öyle değil mi?
“Necroman başlı başına bir anı. İlk gün setin iptal olması, oynayacak küçük kız çocuğunun uyuya kalıp gelmemesi üzerine gecenin ikisinde Gazel(Gazel Yüksel)’i bulup son dakika getirmemiz, Beykoz’da bağırsak bulmak için girmediğimiz çöpün kalmaması… Ödüllerden daha önemlisi, bu filmi bitirmek. Benim için en büyük ödül budur”.
Meslektaşlarınızdan kimleri beğeniyorsunuz?
“Stanley Kubrick, Alfred Hitchcock, Roman Polanski, Ingmar Bergman, Dario Argento, David Cronenberg, David lynch, John Carpenter, Gaspar Noé, Can Evrenol, Zeki Demirkubuz, Onur Ünlü ve biraz Nuri Bilge Ceylan… Üç Maymun’un kimi sahneleri, Zeki Demirkubuz filmlerinin kimi hissiyatları bir şekilde yer ediyor içimde. ‘Üç Maymun’un bazı bölümleri bizim korku Sinemamızın çoğundan daha has korku Sineması örneğidir”.
Film arşiviniz var mı? Varsa izlemekten keyif aldığınız filmler hangisi?
“izlemekten keyif aldığım filmler elbetteki var… The Shining, The Texas Chainsaw, Massacre, Rosemary’s Baby, Alien, Halloween, Psycho, jaws, Poltergeist, Frankenstein, The Birds, It, The Silence of the Lambs, The Ring, Hellraiser, Scream, Aliens, Inside, Martyrs, Salò, The Others, The Conjuring, hautetension, them, frontier(s), Martyrs, raw, La PielQueHabito, Before The Rain, House On Haunted Hill, Pi, The Machinist, Shutter Island, Parfüme. Arşivimde olan filmler”
Türk Sinemasının dünya Sinemasında yerini nerede görüyorsunuz ?
“Yatırılan onca para ama elde edinilecek değer sıfır. Peki neden böyle? Eski filmlerimizi herkes gibi bende çok seviyorum. Sadri Alışık, Kemal Sunal, Şener Şen, Cüneyt Arkın’ın filmleri ile büyüdük, 1990’dan sonra Sinema sektörümüz gerilemeye başladı. 1960 ve 1990 arası Sinemamızda çok önemli eserler çıktı. En önemlisi Türk Sinemasının bir tarzı vardı. Kırsal kesimin hayatı ve sorunları, İstanbul’a göç ve yaşanan zorluklar, zengin kız fakir erkek temalı aşk filmleri ve Osmanlı hayatını bizlere çok iyi aktaran Tosun Paşa, Süt Kardeşler, Kara Murat, Malkoçoğlu, Keloğlan gibi filmlerdi. Ama gün geçtikçe günümüze doğru tarzımızı iyice kaybetmeye başladık. Fransız Sineması, İtalyan Sineması, İran Sineması, Bollywood Sineması gibi her ülkenin Sinemasının kendine ait üslup ve akımı vardır. Fakat Türk Sineması Dünya Sinemasının beslenebileceği bir Sinema olamamıştır. Uluslararası filmler yapamadık. Bu tamamen sanata verilen önemin azlığından. Yapımcıların ne kadar ucuza bitiririz düşüncesi, birden yönetmenlerin türemeye başlaması gibi gibi birçok nedenler… Bunları bir yönetmene sorduğumuzda bütçe yetmezliği diyecektir. Fakat ben size yüzlerce sınırlı bütçeyle çekilmiş inanılmaz filmler söyleyebilirim. Yönetmenlik nedir? Sinema nedir? Sinemada ışık, sanat, metafor nedir? Bunları bilmeden yönetmenlik koltuğuna geçmek ve yapımcılarında bu tarz kişilerle iş yapmasıdır. Mankenlerin, türkücüler, vine fenomenlerin film yapmaları… Sanat yerine yukarıda bahsettiğim vizyon, yani para kazanmak için film yapma tutkusu. Bununla beraber pazarlama sıkıntısı. Tamamen komedi ve drama filmlerinin sürekli üremesi… Aksiyon, macera ve bilim kurgu filmlerinin hiç olmaması. Psikolojik filmlerin yapılmaması. Senaristlerin inanılmaz kötü olması falan filan”.
Korku filmlerinde özellikle çocuklar kullanılıyor hep merak ediyorum bu acaba doğru bir hareket mi diye Gazel Yüksel’e de sordum size de sorayım korku filmlerinde çocuk oyuncu oynatmak genel olarak onların ruh sağlığı açısından doğrumu ?
“Eğer bu tarz filmlerde oynayacak çocuk oyuncuların yanında bir pedagog varsa ruh sağlığı için hiçbir sıkıntısı yoktur. Zaten galada yangın çıktı, sette başımıza doğa üstü olaylar geldi, senaryoyu tek yazmadım gibi söylentilerin hepsi yalandır”.
“NECROMAN” yurt içi ve yurt dışında düzenlenen festivallerde büyük ilgi gördü. Film dünya Prömiyerini Amerika’nın Los Angeles kentinde düzenlenen “MidsummerScreamHalloween Festival “ seçkisi kapsamında yaptı. Ayrıca SoutheastRegionalFest’te en iyi korku filmi,CreepyTreeFest’te ürkütücü set tasarımı,MonsterflixAwards’ta en iyi yönetmen ve dünyanın en seçkin festivallerinden biri olarak gösterilen, Santiago Horror Film Fest’te ise resmi seçki aldı.Ayrıca buna benzer çeşitli festivallerde de övgü görmüş ve toplamda 14 ödül kazandı bu başarıyı kazanmak büyük bir gurur olsa gerek sizce bu kadar sevilmesinin sebebi nedir?
“Şu ana kadar festivallerden ve yakın çevremden filmi izleyip iletilen dönüşlerden yola çıkarsam, Necroman’ın stilistik yapısından dolayı tüm festivallerde büyük ilgi gördüğünü düşünüyorum. Çünkü Necroman’ın kendine özgü bir yapısı var. Hem iddialı, samimi, gerçekçi ve bir o kadar da sürrealist bir yapıda ele alınmıştır. Filmi izlerken “böyle bir karakter gerçek olamaz” diyemiyorsunuz. Ayrıca set tasarımı, makyaj ve ışıklandırması derken bunların her birinin iyi yapılmış olması ve senaryosu gereği Türkiye’de böyle bir tarzın denenmemiş olması filme ayrı bir zarafet katıyor”.
Verdiğiniz yanıtlardan ötürü kendim ve Sanatsal Faaliyetler takipçileri adına teşekkür ederim Başarılarınızın devamını diliyorum.
“Rica ederim gayet güzel bir röportaj oldu umarım okuyanlarda beğenir”.
Genel Yayın Editörü : MURAT KARAKAŞ