Hepimizin her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında yer alan okuduğumuz haberler, radyoda dinlediğimiz yada televizyonda gördüğümüz insan olarak psikolojimizin bozulmasına yol açan haberler, ve maalesef psikolojimizin bozulmasına rağmen halimize şükredip “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesini benimseyip sıradan hayatlarımıza devam ediyoruz. Savaşlar, kadına şiddet vakaları, kontrolden çıkan insanlık en önemlisi geleceğimiz olan masum çocukların ve masum hayvanların katledilmesi v.b. pek çok dünyaya geldiğimize isyan ettiğimiz ve insan olmaktan bile utandığımız sebepler. İşte tamda bu “Maruz” tiyatro oyunu genel anlamda şiddetten uzak, huzurlu, mutlu, sağlık dolu hayatlar yaşamak için hepimizin geleceğimizi kurtarmak için artık “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” kafasından çıkmamız ve artık toplum olarak harekete geçerek kötü gidişata bir “dur” demek için mücadele etmemiz gerektiğinin altını çiziyor. Derdi tam olarak bu neden sıradan hayatlarımıza devam ediyoruz? Tiyatroyu hayatta tutan günümüzde hala var olmasını sağlayan en önemli etken her zaman yeniliğe açık olmasıdır. Kurgusal anlamda baktığımızda bol mesaj içeren, taşın altına korkmadan cesurca elini koyan, tiyatro sahnelerinin pek alışkın olmadığı tarzda sahnelenen tiyatro oyunu. Genç birkaç oyuncunun kurmuş olduğu küçük bir alternatif sahne olan “İmalathane Sahne” ve cesurca sahneledikleri “Maruz” ekibiyle keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Hazırsanız çayınızı, kahvenizi yanınıza alıp bu keyifli sohbeti okumaya başlayabilirsiniz.
Mesleğe Nasıl Başladınız. Hikâyeniz Nasıl Gelişti?

“Aslında çok cafcaflı bir başlangıç olmadı, henüz ne yapacağına karar verememiş bir çocukken oyunculuk hevesim başladı. Liseyi yeni bırakmıştım ve farklı farklı işler deniyordum. Oradan kazandığım parayla eğitim almak istedim. Daha sonrasında Antakya’ya aile ziyaretine gittiğimde Epik Sanat Tiyatrosunu keşfettim ve hikayem orada başladı. Antakya’ya tekrardan yerleşip temel oyunculuk eğitimi daha sonrasında ekibin kendi oyunlarına dahil olmamla tiyatro serüvenim başladı. Daha sonrasında Epik Sanat ile yollarımızı ayırıp, Antalya’ya geri döndüm. Burada Replik Sanat Eğitim Kurumlarında tekrardan temel oyunculuk eğitimi ve konservatuvar hazırlık eğitimleri aldım. 2018 yılında Maltepe Üniversitesi Sahne Sanatları bölümünü kazanarak artık profesyonel yolculuğum başlamış oldu. Aynı sene Replik Sanat’ta tanıştığım Eraslan Sağlam’ın Genel sanat yönetmenliğini yaptığı Tatavla Sahne’de teknik mihmandarlık yapmaya başladım sonrasında ekibe dahil olmamla sahnenin oyunlarında rol almaya başladım. 2022’de mezun olduktan sonra Tatavla Sahne’yle de yollarımızı ayırıp İmalathane Yapım’ı kurdum. Bir yıl mekansız olarak sürdürdüğümüz Faliyetler sonrası Kasım 2023’te Mahmut Uğur, Utku Çetin, Ömer Gürses, Dilan Atakul ve birkaç arkadaşımızla daha İmalathane Sahne’yi kurduk. 2024 yılında yazmış olduğum Maruz oyunu ile hala seyirci karşısına çıkıyorum”.
Neden Tiyatro ?

“Sanırım neden tiyatro yaptığımı en iyi ifade eden cümleyi William Shakespeare yazmış; İnsanı, insana, insanla anlatma sanatı! Oyunculuk hevesi ve yapmaya başladığım andan itibaren anlatmam gereken şeyler olduğunu farkettim ve yolculuğum her zaman buna göre şekillendi, kariyerim boyunca her zaman insanlığın ve dönemin zorluklarıyla ilgilenen ya da insanlara vermesi gereken kıymetli sözü, mesajı olan oyunlara seçildim. Tiyatro sanatını sanatlardan ayıran en önemli özellik enstrümanın insan olması ve insan kendine en yakın olanı anlamak konusunda hem daha kolay hem de daha zorlu süreçler yaşıyor, o yüzden tiyatro sanatını günümüz dünyasının en iyileştirici gücü olduğunu düşünüyorum. Tiyatroyu seçmem ya da onun beni seçmesi ve günümüz şartlarında bu kadar zor yapılabiliyor olmasına rağmen bütün bu zorluklara katlanma motivasyonunu buradan alıyorum”.
Sanat Anlamında Dünyadaki Diğer Ülkelere Kıyasla Ne Durumdayız?

“Bunun için çok konuşmaya haddim olduğunu düşünmüyorum, çok fazla yabancı oyun izleme fırsatı da bulamıyorum ama Türk tiyatrosu nezdinde gerek kültürel gerek finansal zorluklar sebebiyle geri ve yetersiz kaldığımızı düşünüyorum. Sahne üstünde ya da müzikte yapılabilecek güncel ve yeni biçim prodüksiyonların ülkemizde az ulaşılabilir olduğundan dolayı çok yüksek meblağlar ödemek durumunda kalınıyor. Bu da daha fazla yeni teknoloji deneme şansımızı elimizden alıyor ve bazen yerimizde saydığımızı düşündürtüyor”.
Türkiye’de Oyunculuk Yapmak İle Yurt Dışında Oyunculuk Yapmak Arasında Bir Fark Görüyor Musunuz?

“Elbetteki görüyorum, Türkiye’de konservatuvar mezunu oyuncular olduğumuz halde, devlet ve şehir tiyatroları oyuncuları olmadığımız müddetçe, küçük sahnelerde kendi çabamızla oyun yapmak, hiçbir iş güvenliğimizin olmaması, yevmiye usülü çalışmak gibi zorunluluklarımız var. Depodan bozma, eksi iki kat yerleri sahneye çevirmek gibi zorluklarımız var bizim. Hasta olduğumuz ve çalışmadığımız gün aç kalma korkumuz var maalesef. Daha önemlisi hepimiz bir ekip bulup mesleğini devam ettiremiyor, beraber okul okuduğum arkadaşlarımın bazıları barlarda, kafelerde kirasını ödeyebilmek için çalışıyor. Eskiden sadece ekran önünde olduğunu zannettiğimiz tekelleşme ve no name yaftası artık tiyatroda bile mevcut. Bunların bir çoğunun yurt dışında olmadığını biliyor, okuyor ya da duyuyoruz. Elbette buna benzer sorunlar vardır. Ama bizim ülkemizdeki gibi bizim meslektaşlarımızın görünmediği ve yok sayıldığı kadar yok sayıldıklarını düşünmüyorum”.
İyi Bir Oyuncu Olmanın Kriterleri Nelerdir?

“Hayal gücü, çok okumak ve çok izlemek diye düşünüyorum. İyi bir oyuncu olabilmek için gerçekten çok okumak gerektiğini düşünüyorum bulduğumuz her şeyi okumak. zaten çok okumak doğal olarak bizim hayal gücümüzü güçlendiren bir şey. Bir karakteri yaratırken, o karaktere yakın gördüğümüz doneleri birleştirerek yeni bir benlik yaratmaya çalışıyoruz aslında. Bir hocam karakterleri cekete benzetirdi ve onu sahnede giymek gerektiğini öğretmişti. Yaratmaya çalıştığım bütün karakterleri bu mantıkla yaratmaya ve öyle bir ceket dikmeye çalışıyorum. İzlediğim her iyi oyuncuyu da bu şekilde hayal ediyorum. Sahnesi çekilirken ya da sahne üzerinde seyirciyle buluşurken kendinden farklı bir benlik yarattığını gösteren oyuncuları daha yetenekli ve izlenme keyfi yüksek buluyorum. Bunun da tarifinin hayal gücü olduğunu düşünüyorum”.
Hobileriz Ve Fobileriniz nelerdir?
“Müzik yapıyorum, kendi şarkılarımızı yaptığımız amatör bir müzik grubumuz var. Aynı zamanda elektronik müzik yapmaya çalıştığım parçalar var. Çeşitli yazı denemeleri yapıyorum oyun, senaryo, şiir, deneme vb. Bunları yaparak geçirmeye çalışıyorum zamanımı. Fobi olarak ise bilinmezlik sanırım en büyük fobim, bilmediğim her şeyden korkuyorum, denizden, sessizlikten, bilmediğim garip enerjisi olan insanlardan. Bilinmezlik fobim var”.
Güne Başlamanın En Güzel Yolu Nedir Sizin için?
“Müzikle ilgilendiğim için çok fazla müzik dinliyorum. Pop haricinde her türlü müzik dinliyorum, güne başlamanın en güzel yolu güzel bir sade kahve ve günün moduna uygun şarkı”.
Karın Doyuran Bir Meslek Mi Sizce Oyunculuk?

“Hayatta karnımızı doyurmak çok önemli bir kıstas olsa da bence çok daha önemli şeyler var. Eğer zaten tiyatro ya da sanatın her hangi bir alanını direkt olarak karın doyurmak olarak gören her hangi birinin bu tür mesleklerde başarı elde edebileceğini düşünmüyorum. Tabii ki hepimiz yaşadığımız güncel dünyanın ve ülkenin ekonomik ve zorlu şartlarının altında eziliyoruz. Bu şartlarda yaşam mücadelesi verip karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Ama bu meslekte önceliklerimizi iyi seçmek ve ona göre bir kariyer planı ya da yol haritası çizmek gerektiğini düşünüyorum ve evet işiniz her ne olursa olsun iyi yapıldığı sürece karnınız doyuyor. Burada önemli olan işinizi nasıl tanıttığınız, seyirciye nasıl sunduğunuz, tanıtımını nasıl yaptığınız ve oyununuza ne kadar inandığınızla alakalı. Bu faktörlerin yanında bu mesleğin karın doyurabilmesi için her zaman güncel, ilerici ve iyi bir ekip çalışması içerisinde gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu şartlara uyulduğunda karın doyurduğunu düşünüyorum”.
Tiyatronun Hayatınızdaki Yeri Nedir?

“İmalathane Sahne’yi açtıktan sonra gerçektende hayatımın yüzde sekseni tiyatro oldu diyebilirim. Bazen arkadaşlarımla buluşmalarımda tiyatro konuşmama şartı getiriyorum. Hayatımın çok büyük kısmını tiyatro çalışmaları ya da onun işin çalışarak geçiriyorum. Tabii ki bu bir mecburiyet değil tercih, bazen fazla olduğunu düşünsem de şuan bu özverinin bana iyi geldiğini de hissediyorum”.
Mesleğe Nasıl Başladınız. Hikâyeniz Nasıl Gelişti?

“Orta okuldan beri aslında tiyatronun içindeydim. Sürekli tiyatro kulübünde yer aldım. Bu lisede ve üniversite kulüplerinde devam etti. Sahnede olmak bir şekilde hoşuma gidiyordu. Ama yılda bir ya da iki kere sahneye çıkmak çok az geliyordu. Üniversite okurken başından beri aslında konservatuvara girme isteğim vardı. Sonra işletme bölümünden mezun oldum önce ve İstanbul’a geldim. Bir yıl Craft Atölyeye gittim, sonra sınavlara hazırlandım ve Haliç Üniversitesini kazandım. Okurken boş durmak istemedim tiyatronun mutfağında da olmak istediğim için Tatavla Sahne’nin asistan ilanını görüp başvurdum. Öğrendiğim her şeyi deneyimleme fırsatı oldu benim için. Tatavla’da asistan, oyuncu, teknik, yardımcı yönetmenlik ve sahne yönetiminde var oldum. Tiyatronun başka başka alanlarını hem deneyimleme hem de öğrenme fırsatı oldu benim için. Bu yüzden çok öğreticiydi. Aynı süreçte Mahşer-i Cümbüş’ün de kursiyer ilanını görüp seçmeye girdim. Orada da yaklaşık 5 sene bulundum ve modern doğaçlama tiyatro eğitimi aldım. Yüksek lisans tezimi ‘’Modern Doğaçlama Tiyatro Ve Geleneksel Türk Tiyatrosu’’ üzerine yazdım. Tatavla’da Mete ile tanıştık sonra çok yakın arkadaş olduk ve ortak hayallerimiz üzerinden konuşmaya başladık. İmalathane de bu hayallerimizden ilkiydi. Mete, Mahmut, Dilan, Ömer, ben ve birkaç arkadaşımız ile beraber bu hayalimiz gerçekleştirdik”.
Neden Tiyatro ?

“Aslında öyle uzun bir cevabım yok sanırım bu soruya. Anlatmak istediğim dertleri en özgürce anlatabildiğim yer benim için tiyatro. Seyircilerin hayatlarına bir şekilde dokunuyor olmak çok iyi hissettiriyor. Ayrıca tiyatronun sürekli içerisinde olmak en mutsuz anlarımda bile bir şekilde tiyatro yapabiliyor olmak çok iyi geliyor”.
Sanat Anlamında Dünyadaki Diğer Ülkelere Kıyasla Ne Durumdayız?

“Net bir şey söylemek çok zor kendi adıma. Sadece şunu söyleyebilirim. Kendimizin, değerlerimizin çok az farkındayız ve kıymetini neredeyse hiç bilmiyoruz. Farkında olursak ve kıymetini bilirsek çok başka şeyler keşfedebileceğimizi düşünüyorum”.
Türkiye’de Oyunculuk Yapmak İle Yurt Dışında Oyunculuk Yapmak Arasında Bir Fark Görüyor Musunuz?

“Muhakkak tabi. Her ülke sosyo kültürel ve ekonomik olarak birbirinden çok farklı. O yüzden sadece oyunculukta değil sanatın tüm dallarında doğal olarak bir farklılık var”.
İyi Bir Oyuncu Olmanın Kriterleri Nelerdir?

“Önce iyi bir insan olmak. Sonra başı dik bir şekilde yürürken etrafında olan bitenin farkında olmak. Bunları yapamıyorsak bana göre oyunculuğa, tiyatroya, sanata biraz uzak kalmışız demektir. Ne olursa olsun hep bir eksiklik kalırmış gibi geliyor”.
Hobileriz Ve Fobileriniz nelerdir?

“Sıkı bir formula 1 hayranıyım. Yıllardır neredeyse hiçbir yarışı kaçırmadım. Mutlaka ne şartta olursa olsun kendimi soyutlar o yarışı izlerim. Aynı zamanda bateri çalıyorum. Mete ve Mahmut ile bir müzik grubumuz var. Kendi şarkılarımızı çalıyoruz. Evde de stresli olduğum zamanlar baterimi çalmaya çalışıyorum. Akşam saatlerinde kulaklığı alıp yürüyüş yapmayı çok severim. Her ne kadar düzenli olmasa da… Hiçbir şey düşünmeden şarkı söylemek ya da rastgele sokaklara dalarak gezmeyi de ekleyebilirim sanırım. Fobi olarak Gerginlik diyebilirim. Gerek ortam olsun gerek filmde olsun genel olarak bir yerde gerginlik varsa ben yokum. Işık hızında kaçarım”.
Güne Başlamanın En Güzel Yolu Nedir Sizin için?

“Net bir şekilde öncelikle uykumu almış olmak. Biri tarafından ya da bir dış etken tarafından uyandırılmadan rahat bir şekilde uyanmak. Benim için güne bundan daha iyi başlamanın bir yolu yok”.
Karın Doyuran Bir Meslek Mi Sizce Oyunculuk?

“Biraz politik bir cevap olacak ama karnım doyar mı kısmını hiç düşünmedim. Böyle çıkmadım yola daha doğrusu. Ama inandığımız şeyi yaptığımız sürece meslek ne olursa olsun bir şekilde karın doyar bence”.
Tiyatronun Hayatınızdaki Yeri Nedir?

“Şu sıralar hayatımın büyük kısmında yer alıyor. Neredeyse haftanın 6 günü bir şekilde sahnedeyim ve bundan çok keyif alıyorum”.
Sanatsal Faaliyetler Takipçilerine Kısaca “İmalathane Sahne”den Ve Faaliyetlerinden Bahseder Misiniz ?

Mete Boyar : “İmalathane Sahne genç birkaç oyuncunun kurmuş olduğu 50 seyirci kapasiteli küçük bir alternatif sahnedir. Her bir karışında emeklerimizin olduğu bu sahne gerçekçi, sözü olan, başkalarının dertlerini dert edinen, sanatın iyileştirici gücüne inanan oyunlar ve sanat faaliyetleri icra ettiğimiz bir mekan. Kapısı tüm sanatçılara, oyunculara, seyircilere açık ve her zaman öyle olması için uğraştığımız bir mekan. Daha çok üretmeye daha çok seyirci ile buluşmaya çalıştığımız bir mekan”.
Utku Çetin : “Aslında sadece bizim için değil bir şeyler üretmek isteyen herkes için bir yer İmalathane. Kurulduğu günden beri gerek fikir olarak, gerek eylem olarak herkesin ürettiği bir şeyler var İmalathane Sahne’de. Sahneye geldiğinizde gördüğünüz seyirci tribünü, mutfak vs tüm her şeyi beraber el birliğiyle yaptık. Tabi ki yapmak istediğimiz çok şey var. İnanıyorum ki zamanla onları da el birliği ile gerçekleştireceğiz. Sahnenin faaliyetlerine gelecek olursam da şu an ben doğaçlama tiyatro atölyesi veriyorum. Bir sınıfımız var oyun çıkarmaya hazırlanıyoruz onlarla. Şu an İmalathane sahne’nin ilk prodüksiyonu olan Maruz oynuyor. Yakın zamanda duyurusunu yaptığımız 27 Mart haftasında gerçekleşecek olan festivale hazırlık içerisindeyiz”.
“Maruz” Tiyatro Oyunu Fikri Nasıl Oluştu Oluşum Süreci Nasıl Gelişti?

Mete Boyar : “Maruz’un güzel ve garip bir hikayesi var. Metin fikri bir haberden çıktı, zaten metnin geneli ve anlattığı, haberler ve yaşanmış olayların edebiyatla harmanlanarak yazıldı. İmalathane Sahne açıldığı günden itibaren bizden, bizim ülkemizden dertlere sahip bir metin araştırması içine girdik. İstediğimiz ve bizi tatmin edecek bir derde sahip metin bulamadık. Daha sonrasında zaten fikir olan bu metni bitirmeye karar verdim. Aslında yazmış ve bitirmiş olduğum üçüncü metin olmasına rağmen bunu anlatmayı ve sahneye koymayı uygun gördük. Bunun en büyük destekçisi ve çıkmasına neden olan en büyük etkenlerden biri yazmaya başladığım zamanlar hayatımda olan kız arkadaşımın metinden ilk sahneyi okuduğum zaman verdiği tepkiydi. bu vesileyle kendisine bir kere daha teşekkür etmiş olayım. Maruz’un isim babası yönetmeni olan Utku Çetin’dir. Ben metni daha sert bir yerden ele alıyordum fakat Utku bunu bence çok daha izlenilesi ve seyirciyle ortak bir alanda koymayı başardı. Maruz günümüz dünyasının ve Türkiye’sinin tüm sorunlarını deşercesine kanırtarak, toplumda bir çoğumuzun farkında olduğu ama sesini çıkaramadığı olayları yüzümüze tekrar, tekrar ve tekrar vuran bir oyun. Metni haklı ama suçlu bir adamın üzerine kurmaya çalıştığım bir hikaye üzerine yazarken Utku’nun rejisiyle oyunu bir “anti-kahraman” hikayesine dönüştürmüş olması bizim anlatmak istediğim her şeyi karşılamış oldu. Oyunu özetleyecek en güzel cümlelerden birini ekleyerek gelmek isteyen seyircimize spoiler vermeden şöyle sonladırayım; “Artık dünya değişti, Türkiye değişti. İyilik yapmak sevap işlemek değil, kötülük ve günah moda oldu!”
Utku Çetin : “Mart ayıydı sanırım Mete ilk sahneyi yolladı kafamda birkaç fikir canlandı. O gün Mete ile konuştuk ve metni yazmaya devam etti. Mayıs ayı gibi ilk ciddi toplantısını yaptık kendi aramızda ve bana güvenip teslim etti. Metin tamamlandıktan sonra oyunla ilgili reji fikrimden temasından çok emindim onun üzerine çalışmaya başladım. Ama oyunun İlk radikal değişikliğini oyunun adını değiştirme önerisiyle yaptım. Mete’de ikna oldu bu fikre. Rejiyi de oluşturduktan sonra ekibimizi kurup temmuz ayında prova sürecine başladık. Ekipteki herkesten keşke uzun uzun bahsedebilsem. Çünkü ayrı ayrı herkesin inanılmaz değerli emeği var. O yüzden Melis’e Tarık’a Volkan abiye, Efe’ye, Yağmur’a Ömer’e ayrı ayrı çok ama çok teşekkür ederim. İyi ki bu süreçte beraberdik. Hepimiz için çok zorlu ama bir o kadar heyecan verici ve öğretici bir süreç oldu. Her şeyiyle çok inandığım ve bence hepimizin sonuna kadar savunacağı bir oyunumuz oldu Maruz. Anlatmak istediklerimiz umarım bir gün eskir ve anlamsızlaşır. Her ne kadar şimdilik böyle bir inancım olmasa da…”
Son Olarak Bu Güzel Röportajı Okuyacak Olan Sanatsal Faaliyetler Takipçilerine Söylemek İstediğiniz Bir Şeyler Var Mı?

Mete Boyar : “Lütfen izleyebildiğiniz kadar tiyatro izleyin, büyük prodüksiyonların daha havalı geldiğini biliyoruz ama küçük sahnelerinde çok büyük emek ve uğraşlarla bu sanatı icra etmeye çalıştıklarını unutmayın. Sanatın iyileştirici gücüne inanın, ona sarılın. Son olarak her ne olursa olsun, iyi bir insan olmaktan vazgeçmeyin! Hayat tüm zorluklara rağmen güzel yaşanmalı, önce kendiniz için sonra dünya ve çevreniz için olabildiğiniz en iyi yaşamı yaratmaya çalışın. Mutsuz olmak için tek sebep yeterli ama mutlu olmak için çok fazla sebebiniz var”.
Utku Çetin : “Keşfedilmeyi bekleyen çok fazla ekip, oyuncu ve oyun var. Şans vermekten çekinmeyin. Anlatmak istediklerimizi anlatabiliyor olmak hepimiz için en büyük motivasyon kaynağı. Bu fırsatı hak eden çok fazla ekip var”.
Genel Yayın Yönetmeni: Murat Karakaş