“Kadıköy Halk Tiyatrosu” tarafından sahnelenen, Cumhuriyet tarihinin en karanlık günlerinden biri, belki de en karanlığı olan “Madımak Katliamı”nın, 30. yılında, Sivas’ta yaşananları, devletin olaylar karşısındaki tutumunu izleyiciye yeniden hatırlatmayı amaçlayan “Sivas’a Ağıt” tiyatro oyununu dün akşam Torium Sahne’de izleme fırsatı buldum.
Günümüze kadar bir çok tiyatro oyununda hem sahne alan, hemde yöneten, Ali Yalçıner’in yazıp, yönettiği, sahnede ikinci kez devleştiğini gördüğüm Ayşegül Yalçıner’e, böylesi duygu yüklü tiyatro oyununda Onur Can Kaplan, Arda Yükselener eşlik ediyor.
Yoruma başlamadan önce benimde söyleyecek iki çift sözüm olacak; Sivas’ta Madımak Oteli yakılarak, 2’si otel görevlisi, 33’ü aydın olmak üzere 35 kişinin katledildi. 1982 doğumlu biriyim dolayısıyla 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı gerçekleştiği sırada 10 yaşındaydım. Ben 10 yaşında bile Aydının ne olduğunu çok biliyordum. Çünkü okulda bize öğretiyorlardı. Genellikle öğrenim görmüş, çok okumuş, kültürlü, bilgili, görgülü, ileri ve açık düşünceli, kendisi aydınlanmış olduğu için çevresini de aydınlatabilecek nitelikte olan kişilere Aydın deniyor. Şimdi belki de diyorsunuz ki bana ne senin o zamanki yaşından. Ancak atladığınız bir şey var. Cahil düzdür, yüksek seslidir, hazıra alışıktır, ayrıştıramaz, düşünemez. İşte bu cehaletin sonucu maalesef Madımak Oteli katliamı.
Hazırsanız yorumlamaya ve sahne gözlemlerimi aktarmaya başlıyorum; Öncelikle emeğe saygı çerçevesinde, iş yoğunluğu, trafik durumu v.s. durumlardan ötürü 20 dakika gecikmeli oyunu izlemek üzere seyirci koltuğunda yerimi aldığımdan dolayı “Kadıköy Halk Tiyatrosu” ailesinden özür dileyerek başlamak istiyorum. Oyundaki önermeyi almak için bana 40 dakika yetse bile hatamı telafi etmek için en kısa sürede gidip yeniden izleyeceğim. Özrümü diledikten sonra geçeyim eleştiriye, Temcit pilavı deyimi nereden gelir? hiç düşündünüz mü? tarihimiz maalesef kronik bir hastalık gibi sürekli tekrar eden, 19 Aralık ile 26 Aralık 1978’de Kahramanmaraş’ta meydana gelen Alevilere yönelik katliam, 1 Mayıs Katliamı, 6-7 Eylül olayları, 1993 Sivas Katliamı v.b. kara lekelerimiz ile dolu maalesef. Hiçbir zaman insanların kötülüğü için kullanılmayan bir uğraşı varsa o da sanattır. Sanatın baş görevi, toplumun bilinçlenmesi, bazı durumlarda tedbir alması ve en önemlisi eğer başarabilirse insanların geleceğini kurtarması için çabalamak. Bu oyundaki genel çaba ise bana göre aslında bize kaybolan insanlığımızı yeniden hatırlatmak. Ali Yalçıner tarafından yazılan vahşetin içinde kalan ölümün soğuk nefesini enselerinde hisseden günahsız masum insanların, neler yaşadığının farkına varabilmemiz amaçlı duygu yüklü, çok güçlü bir metin var karşımızda. Günümüz Türkiye’sinde sanatın üstlendiği, toplumsal misyonu fazlasıyla üzerinde taşıyan ve bir düşünme, yazma, çizme özgürlüğünün engellenmeye çalışılmasına rağmen, Madımak Katliamı”nın, 30. yılında, Sivas’ta yaşananları, devletin olaylar karşısındaki tutumunu cesurca, taşın altına elini koymaktan korkmadan, gözler önüne seren en iyi tiyatro oyunlarından biri diyebilirim.
Rejiden bahsedelim kısaca; Metin kurgusu itibariyle çok derin ve çok güçlü şekilde vicdanımıza hitap ettiğinden, bu oyunda en az yönetmen ve oyuncular kadar önemli olan bir unsur var o da dekor. Oyunun yazarı ve yönetmeni Ali Yalçıner, dekoru çok abartmamış olabildiğine sade, sahnenin ortasında iki adet olayda hayatını kaybedenleri simgeleyen resim. Resimlerin ortasında otelin içini simgeleyen merdiven ve iple sarkıtılan biri siyasileri diğeri radikal dincileri simgeleyen sağlı sollu ikişer adet şapka. Sahnenin ortasındaki, olayda hayatını kaybedenleri simgeleyen iki adet resim başarılı bir biçimde ışıklandırılmış, perde oyunu şeklinde izlediğimiz siluetler ve bizi derinden etkileyen dış sesler. Duygu biz seyircilerine aktarılırken şiirsel bir anlatım tercih edilmiş ve bu şiirsel anlatıma türküler ve danslar eşlik ediyor. Bu noktada Sezar’ın hakkını Sezar’a, Ali Yalçıner izlediğim bir önceki temsil olan “Celile” tiyatro oyunun da da bize olayların anlatıldığı dönemde yaşanılan sorunları kafaları kurcalamayan sade gayet pürüzsüz bir dil ile aktarmıştı, seyirci olarak duygudan duyguya savrulduğumuz bir tiyatro oyunu izletmişti. Ancak oyun tek kişilik olduğundan Ayşegül Yalçıner’in omzunda deyim yerindeyse ağır bir yük vardı ve sırtlandığı ağır yükü oyun sonuna kadar başarıyla taşıdığından emeği ödülle taçlandırıldı. “Sivas’a Ağıt” tiyatro oyununa eğer ödül verilecekse kurgusu ve rejisi açısından Ali Yalçıner’e verilmeli bana göre.
Oyuculuklardan da kısaca bahsedeyim; üzerine basa basa söylüyorum her izlediğim sanat etkinliğinde yeni yeni insanlar ile tanışıp sağlam dostluklar kazanıyorum ama bu dostluklar sahne dışında, sahne dışında belki birer çay, birer kahve içip sohbet ederiz, sezondaki yoğunluktan arta kalan zamanda. Ama ben özellikle bir tiyatro oyunu izlerken pür dikkat sahneye kilitleniyorum. Eleştiri yaparken tamamen sahne gözlemlerime dayanarak taraf tutmadan yapıyorum bundan yana şüpheniz olmasın. Sahne üzeri gözlemime bu sefer Onur Can Kaplan ve Arda Yükselener’den başlayacağım; oyunun önermesine odaklanmamız açısından her ikisi de sahnede akıllarnda, bedenlerinde, ruhlarında ne varsa ortaya dökmüşler onları izlerken kendimden geçtim. Daha önce sahnede yer aldılar mı? bilmiyorum ama, sahnede cumartesi akşamı tiyatro aşığı iki cesur yürekli adam gördüğümü söyleyebilirim. Ve Ayşegül Yalçıner’in sahne performansı, yine oyunun önermesini, bizlere anlatmak istediğini, biz izleyicilerini etkisi altına alan nefes kesen etkileyici bir bir performans. Yanlızca metne ve rejiye bağlı kalmadan, kendinden de çok şey katarak övgüyü ve ayakta alkışlanmayı hak eden bir performans izletti biz izleyenlerine.
Son olarak, kaybolan insanlığımızı yeniden hatırlatmak amaçlı sahnelenen “Sivas’a Ağıt” tiyatro oyunu gidilip görülmesi gereken oyunlar listenizde olmalı, izleyen seyircilerin pişman olmayacağını düşündüğüm enfes bir teatral şölen, not alın ve izlemeyi ihmal etmeyin bence.
Genel Yayın Yönetmeni : Murat Karakaş