“İzlanda’nın Başkenti?” tiyatro oyunu dün akşam Asmalı Sahne’de Tiyatro severler ile buluştu. Biz de Sanatsal Faaliyetler olarak onlara destek amaçlı oradaydık.
Oyunları beş kitap halinde yayımlanıp çeşitli dillere çevrilerek Türkiye, ABD, Tayvan ve İsveç gibi ülkelerde sahnelenen, Tiyatro Boyalı Kuş ve Bab-ı Tiyatro isimli tiyatro topluluklarının kurucularından, Kabuk ve Yalnız adlı romanların yazarı oyuncu Zeynep Kaçar’ın kaleme aldığı, Asmalı Sahne’nin kurucularından biri oyuncu ve yönetmen Muharrem Uğurlu’nun yönettiği dört kişilik oyunda, Selena Demirli, Olcay Tanberken baş rolü üstleniyor. Eren Süloğlu, Ekrem Böncü hikaye deki boşlukları doldurmak için onlara eşlik ediyorlar . Oyunun Işık, Ses & Efekt Tasarımı ise Ezgi Çatalkaya’ya ait.
Konusuna gelirsek; Sıradan bir çift, bu dünyaya çok benzer bir dünyada günlük hayatlarını yaşamaktadırlar. Bütün kurallar önceden bellidir. Zaman, evden çıkmayan kadın için çok yavaş, emekli olup eve dönmek istemeyen erkek için hızla akar.
Kaynak bilgilerini bitirmiş bulunuyorum, sahne gözlemlerime geçmeden önce. Mecaz kullanarak yazıya giriş yapacağım tiyatroyu alışverişe benzetiyorum. Maddi anlamda değil, oyun yazarı, yönetmen, oyuncular ve seyirci arasında gerçekleşen manevi anlamda bir alışveriş. Bana göre depresif, yorgun, sıkılgan ruh halinden çıkıp oyun süresi boyunca tüm vücudumuza antidepresan depoluyoruz. Zeynep Kaçar bu oyunda bize ne vermiş ona bir bakalım dilerseniz. Bu noktada şunu da söylemek istiyorum kendi iç dünyasında bize ne anlatmak istediğini tabi ki kendisi daha iyi bilir. Aslında dürüst olayım Zeynep Kaçar’ın kaleme aldığı bu oyun bize bir şey vermemiş, bir çok şey vermiş. Birisini yada toplumu vurmak istiyorsanız kılıca, silaha yada yumruğa ihtiyacınız yok, mizah en iyi silah. Verdiğimiz yaşam mücadelesinde hemen hemen her gün kullanmak zorunda bırakıldığımız eşyalar bu oyunda simgesel olarak karşımıza çıkıyor sadece birinden örnek vereceğim, oyunu izlerken televizyon kumandasının hangi nesne olduğuna dikkat ederek izleyin. Bazen hüzünlü, bazen mutlu yaşamaya çalışıyoruz bu hayatta. Monoton bir şekilde yaşıyoruz, her gün kalk işe git, işten çık eve gel. Diyeceksiniz ki “ne yapalım?” O zaman biraz daha açayım anlamanız için, bizler birer bireyiz duygularımız var bizi robotlardan ayıran en önemli özelliğimiz Monotonluk bizi robotlaştırıyor. Bireyselliğimizi yok ediyor, içinde bulunduğumuz dünyanın düzeni zihnimizi kontrol altına alıyor, toplumca makineleşmiş kitlelere dönüştük. İşte yazar Zeynep Kaçar bana göre “Elbette önce yaşadığımıza Yemek yiyebildiğimize, zaman zaman eğlene bildiğimize şükretmemiz lazım. Ama zaman hızla akıp gidiyor. Biz de akvaryumda yaşamaya zorlanmış balıklar gibi, takılmış bir plak gibi hep aynı döngü içinde yaşıyoruz maalesef” diyor bize.
Sahne gözlemlerime geçiyorum; Sıra dışı bir anlatımı var oyunun metni bize anlatma görevini Muharrem Uğurlu üstlenmiş. Metnin absürd yapısına uygun bir reji ile yönetmiş. İlk dakikalarında herkes gibi bende neler olduğunu anlamakta zorlandım yalan yok ama verdiği mesajları aldıkça keyif alarak izlemeye başladım. Yönetmen ve oyuncular açısından bakıldığında Yaklaşık 1 saat olan süresi boyunca pür dikkat izledim. Biz seyircilerine keyifli anlar yaşatan bir oyun oluğunu ve Selena Demirli, Olcay Tanberken’in bizi oyunun içinden bir an olsun çıkarmadan muhteşem performanslar sergilediğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Eren Süloğlu, Ekrem Böncü hikaye deki boşlukları doldurmak için onlara eşlik ediyorlar dedim en başında, Ekrem Böncü’nün sadece bir sahnesi var ama nokta atışı bir sahne olduğundan oyunculuğu önemliydi dolayısıyla ben beğendim. Bu oyunda Eren Süloğlu’nun ara ara giriş çıkışları yerli yerinde ve yine nokta atışı sahnelerdi seyirciden olumlu reaksiyon aldığını gözlemledim.
Özetleyecek olursam, Türk tiyatrosu için cesur bir adım, oyundaki karakterler karikatürize edilmesine rağmen olabildiğince gerçek karakterler. Akılda kalıcı pek çok sahnesi var. Selena Demirli, Olcay Tanberken, Eren Süloğlu, Ekrem Böncü’nün üst düzey performanslarıyla çok başarılı bir oyun. Oyun bittiğinde hala bekar olan ben de evlililik ve monotonluk üzerine farklı hisler uyandırdı. Ajandanıza not alın gidip ve izlemeyi de ihmal etmeyin diyerek yorumumu burada sonlandırıyorum.
Genel Yayın Yönetmeni : Murat Karakaş