Genellikle düz yazı biçiminde yazılan, kurgusal, görece uzun, genel olarak insanlar ve insanların hayatla mücadelesi üzerine kaleme alınmış kurguya dayalı metinleri ifade eden, bir olay örgüsü içinde aktaran ve daha çok kitap halinde basılan, uluslar arası ve akademik platformlarda beşinci sanat olarak kabul gören edebiyatın bir alt türü Romanlar. Türk edebiyatında “Roman” türünün ilk örnekleri 19. yüzyılda görülmüştür. Roman, Tanzimat’la başlayan batılılaşma sürecinin bir parçası olarak Türk edebiyatına girmiş olup, Fransız edebiyatından eserler başta olmak üzere ilk Türkçe örnekleri çeviri eserlerde gözlemlenmiştir. Bu seferki sohbet konuğumuz ideali gerçek hayat hikayelerini kaleme alarak okurlara ulaştırabilmek olan ve gerçek hayat hikayelerinden yola çıkan romanlar yazan Burcu Ertürk. Çok yönlü kişilik kıymetli yazar Burcu Ertürk ile siz Sanatsal Faaliyetler takipçileri için İstanbul’da şık mekanlardan birinde bir araya geldik ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Sanatsal Faaliyetler Takipçilerine Kısaca Kendinizden Bahseder Misiniz?
“Merhabalar Sanatsal Faaliyetler okuyucuları, öncelikle hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Ben Burcu Ertürk siyasal bilimler mezunuyum. Teknik olarak hem bir yazarım, hem bir anneyim hem de bu ülkede yaşamaya çalışan bir kadınım. Yazmış olduğum kitaplarım var, gerçek hayat hikayelerini anlatıyorum. Yayın evimin sayesinde çok kişiye ulaşma şansım oldu onlara da huzurunuzda çok teşekkür ediyorum. Kadınlar ve çocuklarla ilgili derneklerde çalışıyorum, daha çok bu ülkede mağdur olmuş ailesi parçalanmış veya ailelerini toparlayamamış insanlarla ilgili onlara yardım ediyoruz. 2008 yılından beri bu faaliyetlere devam ediyorum. Sonra daha fazla kişiye seslerini duyurmak istediklerini fark edip daha önce dergilerde ve köşe yazılarımda bu konulara değindiğim için Yayın evi bana geldiğinde yapabilir misin dediklerinde neden olmasın dedim. Yade kitabı ile başladım, Yade kitabı ile başlamamın sebebi de aslında kitap çıkarayım, kitap satsın değildi. Kitap ta şöyle bir şey var, kızına ulaşmaya çalışan bir anneyi anlatıyorum bir gerçek hayat hikayesi. kızı iki yaşında elinden alınmış ve kızına ulaşmak için de bir yol bulmamız gerekiyordu. Bizde kitabı yazdık. Geçen sene kızına ulaşabildi dolayısıyla kitaplarım insan hikayelerinden ziyade insanları sesleri galiba”.
Konularınızı Nereden Seçiyorsunuz?
“Konularımı aslında herkes gibi hayattan ve gerçeklerden seçiyorum çünkü bence gerçekler en inanılmaz, en Harikulade hikayeleri yaratan şeylerdir. Gerçek insanlardan, kendimden, hayattan nemalanıyorum. Herkesin yaptığı gibi yapıyorum aslında çok farklı bir şey yapmıyorum. Ama farkım galiba şu en azından okuyucularımı bana “o kadar güzel anlatıyorsun ki biz sanki o karakteriz” diyorlar. Yalın olmaya çalışıyorum. Her zaman söyledim hedefim romanlarımı okurken ilkokul mezunu kitap okuyan birisinin de, isterse 3 farklı üniversite bitirmiş olan birisinin de aynı sonuca ulaşması. Çünkü benim amacım edebi eser vermek değil, “vay işte şöyle bir şey yapmış müthiş bir şey” gibi konuşulmak ta değil. Benim amacım “Ya işte böyle bir yazar varmış böyle bir konuyu ele almış biz nasıl es geçmişiz” demeleri veya Hani biraz daha böyle kitaplarımı okuyan insanlara tokat gibi vurması. Genelde de zaten şiddete karşı ağırlıklı kitaplarımın konuları. Hani herkes kendince bir eylem yapıyor ya ben de kalemimle bir eylem deyim galiba”.
Kimsenin Okumayacağını Bilseniz Yine De Yazar Mıydınız?
“Yaklaşık altı sene boyunca kimsenin okumayacağını bile bile yazdım çünkü dedim ya daha önce de yazıyordum ama kendime saklıyordum. Yazmak benim için bir terapi. Daha sonrasında bir arkadaşım “neden böyle bir şey yapıyorsun neden bir Yayınevi ile anlaşmıyorsun” dediğinde ortaya çıktı ve yayın evindekiler “neden bunları yayınlamıyoruz” dediler ben acaba nasıl olacak, nasıl yaparız, nasıl ederiz derken. Bir de baktım ki Yade piyasada ve ilk bir haftada bin küsürün üstünde satmıştı, baktım bir sene içinde on bin küsür oldu. Ben de şaşırdım, inanamadım hatta şöyle bir şey söyleyeyim siz sanatsal faaliyetler takipçilerine özel bir itiraf Yade isimli romanımı parça parça yetmiş iki saatte iki üç molalar vererek büyük bir şevkle yazdım. Çünkü Yayın eviniz size diyor ki “yetiştir”. Yaklaşık 2018-2019 aralığında Yade piyasaya çıktı “Yade” ‘yi ezbere biliyorum, baştan sona hiç okumadım ama severek yazdım”.
Hep Kadın Hikayelerimi Yazıyorsunuz?
“Aslında bunu hep soruyorlar, “hep kadın hikayesi yazıyorsun hiç erkek hikayesi yok mu” diye Suflör geliyor, bir erkek hikayesi. Bakalım o nasıl tepki alacak, benim için yazması çok keyifli ama beni çıldırtan bir kitap, Editörümü de çıldırtan bir kitap olacağına eminim daha Zerrin görmedi ama bakalım ne olacak. Diğer iki kitabımdaki gibi ona da tabii ki seve seve çok mesai harcıyorum ama Suflör de şöyle bir şey var, erkek hikayesi olduğu için beni biraz daha zorluyor çünkü ben bir kadınım. Dolayısıyla o kimliğe girmeye çalışıyorum ve o kimliğe girdiğim zaman da bu sefer hayatımızdaki, gerçek hayattaki erkekleri de sorgulamaya başladım, ne yalan söyleyeyim. Bu konuda dürüst davranacağım ama Yade olsun, Defne olsun, Suflör olsun bana çok şey öğretiyor kitaplarım”.
Gerçek Hayat Hikayelerinden Nemalanıyorsunuz Peki Bu Romanlarda Geçen Hikayelerin Ne Kadarı Gerçek Ne Kadarı Kurgu?
“Şimdi bir şey daha itiraf edeceğim, kitaplarımda her karakterin bir tanesi aslında benim. Bazen anlatıcı olabiliyorum bazende orada küçük bir karakter. Çünkü yazar benim bulaşmak zorundayım, bulaşmazsam olmaz. Ne kadarı kurgu? Bunlar gerçek hayat hikayesi ve sonuçta insanlar size güvenip, içlerini açıp anlatmışlar. Bazı şeylerin toparlanıp anlatılması lazım. Bu insanlar yaşayan insanlar düşünürseniz rahatsız olmamaları açısından üstü kapanması gerekiyor bazı konuların dolayısıyla okuyucuyu ve beni ilgilendirdiği kadarını ana temayı bozmayacak şekilde yapmış olduğum kurgu var. Mesela Yade’de yapmış olduğum kurgu şu, zaman mekan ve kişi adları değiştirildi, Defne de zaman değiştirildi Kişi adları değiştirildi ama mekan değiştirilmedi, Suflör de zaman mekan ve kişi adları değiştirildi. Evet bunlar kurgu ama olaylar gerçek”.
Sizin Gibi Yazmaya, Üretmeye Özenen İnsanlar İçin Neler Söylemek İstersiniz?
“Yazmak herkes için çok şey ifade ediyor, hepimiz kalemi aldığımızda bir şeyler yazabiliriz belki. Oyetenek potansiyel herkeste var ama öncelikle okumakla başlamak gerekiyor galiba çünkü okuduğunuz zaman ufkunuz gerçekten genişliyor. Ben bu konuda çok şanslıyım, özellikle küçüklüğümden beri kitaplarla haşır neşirim dolayısıyla yabancı ve yerli birçok yazardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Özellikle de şairlerden çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Halen çok sıkı takip ettiğim kadın, erkek yazarlar var . Yazmak isteyen herkes bence cesurca yazmalı, yazmazsanız ve okumazsanız hiçbir şey yapamazsınız gerçekten. Ben en başta cesur olamadım, yapamam ki dedim, bana göre en cesur hareket Bilmiyorum acaba nasıl yaparım demekmiş . Ben de bilmiyorum herhalde ölene kadar da bilmeyeceğim, iyi ki de bilmeyeceğim çünkü bilmeyerek çok şey öğrenmiş oluyorum, çok şeyi de bilmiş olacağımı düşünüyorum. O yüzden önce okuyup sonra devam edebilirler diye düşünüyorum”.
İçinde Bulunduğumuz Karamsar Ortamda Nasıl Ayakta Duruyorsunuz?
“Öncelikle yazarak ayakta duruyorum. Umut çok tehlikeli bir şey biliyor musunuz? Yani ben öyle olduğunu düşünüyorum. hala umudum var yok değil Çünkü çocuklarım var bir anneyim onlar için ayakta duruyorum, durmak zorundayım, sebeplerim var yani her şeyden önce. Bir de galiba kendini motive edebilmeyi başaran bir insanım karakterle alakalı olabilir bu. Şöyle bir şey de söyleyebilirim size, ben iki kere çok büyük rahatsızlık geçirdim, kanser hastası oldum, doktor çat diye kansersin dediğinde, insan bir eyvah! diyor ama beni en çok motive eden ne biliyor musunuz? Doğruyu söyleyeyim, oğlum o zaman 14 yaşındaydı bana daha kalkmayacak mısın ayağa dedi, o zaman ben de her insan gibi yıkılmış yatıyordum, yok kalkıyorum oğlum şimdi falan dedim aslında onun kastettiği o anda yatakta yatmam değildi, ayağa kalk anneydi. O günden beri ayakta kalmak için, her şeye karşı dimdik ayakta durabilmek için beni direten bir şey var”.
Kendinizi Nasıl Tanımlarsınız?
“İnsanın kendisini anlatması kadar zor bir şey yok. Ama kendimi tek kelimeyle tanımlamamı istiyorsanız Gökkuşağı olarak tanımlayabilirim. “Neden Gökkuşağı?” diyeceksiniz, çok mu edebi ? Hayır. Bu hayatın o kadar çok farklı yönleri, farklı renkleri var ki. Bende değişken bir insanım, ağladığım, güldüğüm, anlattığım, sustuğum o kadar çok anım var ki. O yüzden bence ben bir Gökkuşağıyım, her renk var içimde, bazen siyah oluyorum, bazen kırmızı, bazen sarı ama herhalde günümüz bu çağda en çok gri oluyoruz gibi geliyor, çok değişken ve geçişken bir çağ çünkü. Ama renkli olmayı seviyorum, komik hikayelerim de var, trajikomik yazdığım şeyler de var, romantik yazdığım şiirler de var, “Konuşan Hikayeler” de bir köşem var, orada başımıza gelen olayları çok komik bir şekilde dile getiriyorum. Şiddete karşı kitapları özellikle yazıyorum orada ağlayarak yazdığım şekiller var satırlar var. Bir kadın olarak gerçekten, hani karşınızdaki insan size açılmış anlatıyor, haliyle duygulanıyorsunuz, empati kuruyorsunuz en başta. Tek kelimeyle anlatmadım biliyorum, çok kelimeyle anlattım ama özetle Gökkuşağı diyelim”.
Şu Anda Yazmış Olduğunuz Kitap “Suflör” Den Biraz Bahsedebilir Miyiz?
“Suflör benim için çok büyük bir sürpriz oldu, niye çok büyük bir sürpriz oldu? Çünkü bana “erkek hikayesi yazmıyor musun? yazmayacak mısın?” sorusunun geldiği anda, “Benim de bir hikayem var yazar mısın?” denildi. Ben de açıkçası memnun olarak başladım, “Suflör”ü dinlediğim zaman içimden şöyle bir şey geçirdim, ya ben bunu yapabilir miyim acaba? bunun Altından kalkabilir miyim? dediğim gibi karakterlerle de empati kuruyorsunuz ya. Sonra zaman geçtikçe o klavyenin, bilgisayarın başına geçtiğimde bir baktım ben gerçekten “Suflör”üm. Şöyle bir hikaye aslında sadece bir erkeğin hikayesi değil. Benim için hayatındaki kadınlardan artı, eksi çok şey öğrenmiş bir adamın hikayesi ve bana da çok şey anlattı, çok şey öğretti aslında. Farkındadır veya değildir. Yazarken bazen çok gülüyorum kendi kendime, bazen çok hüzünleniyorum, bazen kendi babamı, oğlumu hatta kendimi o “Suflör”ün yerine koyuyorum. Empati kurabiliyormuşum meğer normalde bir erkeğin hikayesi ama aynı zamanda bu hayatta kadınlardan çok şey öğrenip, hatalarıyla, sevaplarıyla, günahlarıyla her şekilde dimdik hayatta kalan bir adamın hikayesi”.
Son Olarak Bu Röportajı Okuyacak Olan Sanatsal Faaliyetler Takipçilerine Neler Söylemek İstersiniz?
“Sanattan asla şaşmayın derim bu bir, ikincisi hani zaten bu röportajı okuyan sizin Sayfanızı sürekli takip eden insanlar zaten şaşmıyorlardır ama lütfen ve lütfen gerçekten, ne kadar çok birbirimize dokunursak o kadar çok herhalde bu konuda bu düşüncede üreriz diye düşünüyorum. Bu ülkenin gerçekten doğru düşünen, doğru konuşan, doğru yazan ve bir şeyleri doğru ifade eden insanlara çok ihtiyacı var. O yüzden siz bunu yapabiliyorsanız lütfen yanınızdakine dokunun o da yapsın derim. Teşekkür ediyorum bu güzel röportajı okuyacakları için”.
Genel Yayın Yönetmeni: Murat Karakaş