“Do-Re-Mi Fahişe” tiyatro oyunu dün akşam Oda Tiyatrosu’nda prömiyer yaparak tiyatro seyircileri ile buluştu. Heyecanlarına ortak olmamız için Sanatsal Faaliyetleri de davet eden oyunun yönetmeni Gökhan Yet’e huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Kaan Erkam’ın kaleme aldığı, Gökhan Yet’in yönettiği iki kişilik oyunun oyuncu kadrosunda Taha Aykın ve Aleyna Aktaş yer alıyor.
Oyunun konusu kısaca şöyle; Evinde huzur içinde tezini yazan ciddi ve yüksek sesle hayatı sorgulayan bir genç. Aniden çalan kapı ve içeri son hızla giren çok güzel bir kadın. Tez yazan gencin kafası karışıyor tabii. Seçenekler kafasında delice sorular belirir. Kim bu güzel kız ve neden koşarak evime girdi? A) Birinden kaçıyor. B) Başı dertte C) Bu gece çok şanslıyım D)Tanrı misafiri E) Hiçbiri F) Hep biri.
“Do-Re-Mi Fahişe” hakkında; ilk olarak, sahne gözlemimden yola çıkarak genel anlamda yavaş yavaş değerini kaybeden insanlığın, nesli tükenmekte olan insanların, günümüzde artık pek olmayan saf aşkın anlatıldığı, çoğunlukla güldüren yer yer ağlatan bir tiyatro oyunu diyebilirim.
Hazırsanız yorumlaya başlıyorum; bazı metinler vardır oyun süresini doldurmak amaçlı ana fikrin etrafında bizi döndüren boş diyaloglar ile süslenir. Şimdi benim birazdan yazacaklarımdan sonra yine bana cephe alacaklar. “Dostluğundan dolayı böyle düşünüyorsun” diyerek ancak ben her zaman bir eleştirmen olarak değil de sanatsal etkinlik takipçisi sıradan bir izleyici olarak yazıyorum bunları. Kaan Erkam Türk tiyatrosu için değerli ender kalemlerden biri, bir kere her şeyden önce çok cesur bir kalemi var. Her defasında şaka yollu yine mi Kaan Erkam yazmış? desem de Kaan Erkam’ın kendisine ait ciddi anlamda keyif veren, sert girerken bile yaralamayan en önemlisi de hedef aldığı kitleye tabiri caizse giydirirken karşısındakini kırmadan anlatan, titiz ve edebi bir anlatım bir üslubu var.
“Do-Re-Mi Fahişe” bana ne anlattı ? öncelikle ismi ne kadar ilginç değil mi? izleyeceğiniz oyun kafanızda nasıl canlanıyor ismi duyduğunuzda? Mesela benim kafamda ilk canlanan bir hayat kadını üzerinden derin mesajlar barındıran ama bir o kadar da 9/8’lik Roman Havası müzikler ile süslü bir oyun oldu. ikinci olarak tam tersini hayal ettim slow müzikler ile süslü ağır bir dram. Ama metin başlı başına tam bir ters köşe. Çok ağır bir dramda yok, çok komik, karnınıza ağrılar girecek kadar güldüren bir komedi de yok. Romantik komedi tadında Şiirsel birazda Romansı. gelelim bana ne anlattığına yavaş yavaş değerini kaybeden insanlık; Tarihin lanetleyerek kaydettiği savaş, terör ve katliam gibi olayların tam ortasında kalarak tedirginlik içinde yaşayan, yaşamak zorunda olan biz insanoğlunun, bambaşka bir çehreye bürünmemiz, insan olmanın gerektirdiği ortak değerleri devre dışı bırakarak insanlığın yavaş yavaş değerini kaybederek adeta yok olmasına sessiz ve duyarsız kalmamız. İnsanı insan, yapan değerlerin en başında yer Aşk ve koşulsuz sevgi; maalesef üzülerek genelliyorum her ikisi de günümüz insanının içinde kalmadı , barış ve fedakarlığın masallarda anlatıldığı, savaş ve bencilliğin hakim olduğu dünya düzeninde, modernizmin kendi kalıbına uydurduğu yeterince inandırıcı olmayan, ispatlanması gereken, sınanması gereken bir kavrama dönüştü. Günümüzde örnek olması gereken değerleri yaşatmak adına her cümlesi özenle seçilerek yazılmış bir metin var karşımızda.
Rejiden devam edelim; Gökhan Yet’in ilk yönetmenlik denemesi değildir elbette ama benim açımdan rejisini ilk izleyişim olmasına rağmen aşırı derecede gözüme çarpan çok büyük hatalar yakalamadığımı söyleyerek başlayayım. Gayet minimal, göz yormayan bana göre gayet şık bir sahne düzeni tercih etmiş. Reji anlamında provaları izlerken de gözlemlediğim ince bir detay var. Gökhan Yet’in, Teatral ve dinamik bir sunumu var. Ses ve ışık anlamında oyunun konseptini yansıtan dış sesleri, romantizmin altını çizen loş ışığı, dekor ve kostümleri de gayet şık ve oyunun konseptine uygun buldum. İtina ile seçilen müzikleri ile daha eğlenceli bir hale gelmiş diyebilirim.
Bireysel olarak oyunculukları incelemeye Aleyna Aktaş’tan başlamak istiyorum; çünkü tiyatro için yetiştirilen taze nefes olduğundan provalarda pür dikkat izlediğim bir oyuncu taze genç bir oyuncu Aleyna Aktaş. Ezbere bağlı oynamış olsaydı hiç gözümü kırpmadan ama nazik bir dille Kaan Erkam’ın ince işlediği duygu geçişlerini alamadığımı söylerdim. Oyunda insanın derinine işleyen duygu dolu bir sahne vardı en çok o kısım beni derinden etkileyecek mi? izlerken diye pür dikkat sahneye odaklandım, ezbere bağlı kalmadan adeta olayı yaşarcasına aktarımı beni çok etkiledi. Taha Aykın’ı başrol olarak ilk izleyişim aslında Taha Aykın gözlemlediğim kadarıyla sanatsal anlamda her şeyi deneme heveslisi on parmağında on marifet bir isim. her şeyi deneme heveslisi olmak her şeyi başarmak anlamına gelmez çoğu zaman ama Taha Aykın bu anlamda ciddi şekilde yetenekli. Oyundaki partneri Aleyna Aktaş ile oyun boyunca çok iyi bir uyum yakaladılar. Dolayısıyla seyirciden oyun sonu inanılmaz güzel reaksion alarak kuvvetli alkışlar aldılar.
Tiyatro severim diyen herkesin kaçırmaması gereken Teatral ve dinamik sunumlu keyif dolu bir seyirlik. Ajandanıza not almanızı ve muhakkak izleyin diyerek yorumumu burada sonlandırıyorum.
Genel Yayın Yönetmeni : Murat Karakaş