İnsanların bildiklerini, öğrendiklerini kitaplara yazması çok öncelere dayanır, her yüzyılda, insanlara gönderilen peygamberlerle, onlara lazım olan din ve dünya bilgileri öğretildi, bu bilgilerin kaybolmaması için kitaplar yazıldı, kitaplar tarihin en eski dönemlerinden beri var olan ve hayatımızın her alanında yardımına ihtiyaç duyduğumuz eserlerdir, her fırsatta elimize aldığımız, çantamızdan eksik etmediğimiz, kendimize uygun her türünü bulabildiğimiz kitaplar başlı başına ayrı bir dünyadır. Gelelim konuğumuza ;
Yazarlık onun için yaşama tutkusu, ömrünün sonuna kadar bu şekilde var olmak istediğini söylüyor, centilmenliği, kibar tavrı ve duruşu ile onun çok sevgi dolu bir kalbi var, Nihat Altınok, bu güzel insan bizi Avcılar Balkan Türkleri Derneğinde misafir etti ve bizleri Kitapların dünyasına yolculuğa çıkarırken kendisi hakkında bilinmeyenleri de anlattı.
Bize Kendinizden Bahseder misiniz ?
27 Eylül 1943 yılında Bulgaristan’ın Kırcaali vilayeti, Eğridere kazası, Durabeyler Köyü doğumluyum. Göbek adım Nejat, güneşli bir eylül ayında dünyaya geldiğimde parmak kadarmışım çok da zayıfmışım bundan adam olmaz Ölür bu demişler şimdi neredeyse 90 kiloyum Gerçi hala adam olamadım ama Ömrüm boyu adam olabilmek için uğraş verdim Ne yazık ki beni hep yanlış anladılar bana yanlış yaptılar malum 2. Dünya Savaşı kriz dönemi anne sütü yetersiz Allah ne verdiyse çalışmışlar lakin mide bu her şeyi kabul etmez bana da pek yediremiyorlarmış hiç unutmam 3 – 4 yaşlarına geldiğimde rahmetli babacığım beni yanına çağırdı ellerimi kollarımı bacaklarımı yokladı ve annemlere “şuna bak yahu çırpı gibi hala nasıl yaşıyor anlamıyorum ölecek bu be bundan adam olmaz” dedi. Çok korktum adam olmaya karar verdim bu işe süt kaymağı ile başladım sabahları uyandığımda evde kimseyi bulamıyordum herkes erkenden tütün tarlasına koşuyordu bende baba anneciğimin pişirdiği sütün başına geçiyor bir tencere sütün kaymağını götürüyordum Bizimkiler eve dönene kadar süt ikinci kaymağını oluşturuyordu Babaannem hep “yağu şu sütün kaymağı niye bu kadar ince” diye hayıflanıp duruyordu okul zamanı geldi ilk ve Rüştiye Mektebi’ni kendi köyümde ( 1957 ) tamamladıktan sonra, sınavlarını kazandığım Kırcaali Türk Pedagoji Okulu’na 1957/58 ders yılında yazıldım.
Gayet başarılı bir öğrenciyken, ikinci yılın sonunda resim dersi hocalarından Bonçev diye bir öğretmenimiz vardı ” Natürmort” konusunu işlerken, aniden hepimize, teker teker, şu soruyu sordu: “ Tanrı var mıdır?”
Hiç kimseden herhangi bir ses çıkmamasına rağmen, sıra bana gelince, şu cevabı verdim :
– “Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur!”
Olanlar oldu, holigan damgası yedim Razgrat’a değiştirildim. Hayatımda bir dönüm noktasıydı bu. Aynı zamanda sporcuydum ben nasıl sporcu oldum kısaca ondanda bahsedeyim ; bizi yanlış da eğittiler hep sünnetçiler ile korkuttular gavur dedikleri olsa olsa sünnetçidir diye düşünüyorduk mahallemize sünnetçi geldiğinde biz alabildiğince koşuyorduk yakalaya bildikleri o gün sünnet ettiriyor kaçabilenler kurtuluyor da beni bir türlü ele geçiremiyorlar yine bir defasında kaçarken ormanda dikenlere takıldım ve yakalandım,ancak daha sonraki atletizm hayatımda hep sünnetçiden kaçarmışçasına koştum Belki de bu sayede 1962 yılında Varna’da 200 metre koşuda Balkan ikincisi oldum Razgıratlı bir İvan Dimitrov vardı onu bir türlü Geçemiyordum bu adamı kimlerin kovaladığını hep merak etmişimdir nitekim kimler kovaladı bu hale geldi diye.
1962 yılında Razgrat Pedagoji Okulu’ndan mezun oldum. Kırcaali’nin Maestruvo (Ustanlar) köyünde birkaç ay İlkokul öğretmenliği yaptı. 10 Şubat 1963’te asker oldum. Terhis sonrası 1964/65 ders yılı Kırcaali’nin Çubrika (Fakrapınar) Köyü Ortaokulu’nda Türkçe ve tarih dersleri verdim. Aynı yıl Sofya Devlet Üniversitesi’nin Türkçe Bölümünü kazandım. Bir ay sonra Kırcaali Öğretmen Enstitüsü’nün Bulgarca ve Rusça bölümüne değiştim. Basınla ilk tanışmam burada oldu. Bulgarca Kompozisyon Yarışmasında birinci oldum ve Hocası Ştırkov o kompozisyon yazısını Kırcaali’de çıkan “ Nov Jivot – Yeni Hayat” gazetesinin Bulgarca sayfasında bastırdı. Daha sonra hep Türkçe yazdım.
1968’de Kırcaali Öğretmen Enstitüsü’nden mezun oldum. Filibe’de bir yıl tiyatro eğitimi aldım. Öğrencilik yıllarımdan bu yana yazdığım, “ Halk Gençliği”, “ Yeni Hayat”, “ Yeni Işık” “ Ardinski Glas” gibi Bulgaristan’da Türkçe ve Bulgarca çıkan yerel ve merkezi gazetelerde Nejat Behçedov olarak adını duyurdum.
Bu arada SİNEMATEK Direktörü Ahmet Sezerel’in isteğiyle Rusça ve Bulgarcadan birçok film tercüme ettim, ayrıca seslendirdim.
Türkiye’de resmi adı Nihat’ı 1924 yılında aldım Türkiye’ye iltica eden Büyükbabam Halil’in soyadı Altınok’u kullandım. Aynı yıl Türk vatandaşlığına geçtim.
1979/80 “ Bumerang Vapur Acentesi” nin resmi tercüman ve mütercimliğini yaptım. 1980 – 1985 yılları arasında Sultan ahmet Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi kadrolu öğretmeni iken, İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof.Dr. Mehmet Saray’ın asistanlarına sözleşmeli Rusça dersleri verdim, ayrıca “ Türkmenlerde Almaşık Sistemi” kitabını Rusçadan Türkçeye çevirdim. 1983/84 dönemi T.C. Turizm Bakanlığı’nın açtığı Profesyonel Ülkesel Turist Rehberliği Kursu’nu üstün başarıyla bitirdim. 1985 T.C. Dışişleri Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın davetlisi olarak, M.S. Kolesnikov Başkanlığında, 17 gün Türkiye’yi ziyaret eden SSCB Yazarlar Birliği grubuna rehberlik ve tercümanlık yaptım, resmi görüşmelerde Aziz Nesin’le Tanıştım ve tercümanlığını yaptım. Yazarlardan sonra, aynı yıl, SSCB Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye gazeteciler Cemiyeti görüşmelerinde Rıfat Ilgaz’la tanıştım ve tercümanlığını yaptım. Yine 1985’te Öğretmenlik mesleğinden istifa ederek, yoğun bir şekilde, değişik kurum ve kuruluşlara rehberlik, tercümanlık ve mütercimlik yaptım.
1990 Yılında SSCB’yi ilk ziyaret eden zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın heyetinde rehberlik, tercümanlık ve organizasyon görevlisi olarak yer aldım. TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk döneminde protokol tercümanlığına alındım. Süleyman Demirel, Boris Yetsin, Nazarbayev, Türkmenbaşı, Şuşkeviç, Şaymiyev, Mutalibov, Kravçuk, Alpaslan Türkeş, Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Binali Yıldırım gibi daha birçok devlet büyüklerine tercümanlık yaptım, halen aranan bir tercüman rehberim. Aynı zamanda yaratıcılığım da devam etmektedir.
İRO (İstanbul Rehberler Odası) TUREB (Türkiye Rehberler Birliği) TEÖD (Türkiye Emekli Öğretmenler Derneği) ATURJET (Türkiye Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği) TYS (Türkiye Yazarlar Sendikası) FİJET (Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu) üyesi olup, uluslararası basın kartı sahibiyim.
Rusça ve Bulgarcadan Türkçeye, Türkçeden Rusça ve Bulgarcaya tercüme ve çeviriler de yapmaktayım.
BAŞLICA ESERLERİM:
Rumeli Mizahı (mizahi hikâyeler ve fıkralar, 1985), Dağ Çocuğu (minyatür hikâyeler, şiirler ve fıkralar, 1989), Kumali (fıkralar, 1992), Bahtiyar Zampara (fıkralar, 1996), Rusça – Türkçe Konuşma Kılavuzu (1999), Gapçık Ağızlı (fıkralar, 2002), Aladağ’dan Çıktı Yola (roman, 2003), Av Mevsimi (kıssadan hisseler ve fıkralar, 2004), Türkiye – Rusya Ekseninde (anı – gezi romanı, 2005), Ufkun Zorlu Yolu (roman, 2008), Boş Gerçekler (kıssadan hisseler ve fıkralar, 2010), Lâbirent Çığlıkları (öyküler, 2011), İdamlık Masum (roman, 2013), Turnalar ve Zurnalar (kıssadan hisseler ve fıkralar, 2015) Grıgory Petrov Beyaz Zambaklar Ülkesinde (Türkçe çeviri) .
Eğer yazar olmasaydınız hangi işle meşgul olmak isterdiniz?
Turizm Rehberliği yapardım, ama ondan önce avukat olmak istiyordum.
Sizi yazmaya özendiren şeyler nedir?
Tesadüftür, bir gün bir kompozisyon yarışması yaptı, Bulgarca öğretmenimiz ve ben o yarışmada birinci oldum hem üniversite gazetesinde basıldı hemde yeni hayat gazetesinde basıldı ve o gazetenin yöneticilerinden biri beni çağırdı başka şeylerde yazabilir misin dedi yazarım dedim Bulgarca yazdım okudu beğendi “bunun Türkçesini yazabilir misin” dedi “yazarım” dedim aynı hikayenin Türkçesini yazdım felethon diyorlar onlar orada mizahi hikaye anlamına gelir “sen Türkçe yaz” dedi o günden bugüne yazıyorum.
Konularınızı nasıl seçiyorsunuz?
Konuları yazmaya başladığım zaman kendiliğinden ortaya çıkıyor önce yeni roman diye başlıyorum yazmaya daha sonra romanın sonunda belirlediğim en uygun cümleyi başlık yapıyorum, mesela ufkun zorlu yolu diye bir romanım var,idamlık masum şahane bir senaryo olur,bana soruyorlar bu kadar işin arasında nasıl yazıyorsun diye bende ayakta yazıyorum dedim ne yazıyorsun dediler fıkra yazıyorum dedim bir yerden bir yere giderken aklıma bir şey geldiği zaman yazıyorum dedim, yatarak ta yazıyor musun dediler rüyalarımı yazıyorum dedim.
Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?
Yazardım, çünkü ilk kitabımda kafam bilgilerle dolmuştu beni rahatsız ediyordu yani 1001 fıkra isimli kitabım var benim bunların %75 ini ben kafamdan ürettim diğerlerini işledim Kimsenin okumayacağını bilsem yine yazarım beynim hikayeler ile fıkralar ile dolduğu ve beynimi boşalttığım zaman rahatlıyorum yazarlık benim için bir sevda. bu arada yanlız kitap değil dergilerde yazı da yazıyorum.
Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiniz yazarlar kimlerdir?
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, Dostoyevski, Mihail Şolohov, İvan Turgenyev, Emir Zola, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali ve Mariana Mark o kadar güzel bir roman yazmış ki yani nadirdir öyle romanlar çok tanınan bir isim değildir ama muhteşem bir romanı var.
En son hangi kitabı okudunuz?
Orhan Pamuğun masumiyet müzesi, kar ve Murat Tuncelin narin kalesinden kaçış isimli bu romanda beş kuşak Torunoğulları’nın yaşamını okurken, kendi yaşamınızdan bazı ayrıntıları da bulacaksınız.
Genel Yayın Editörü : MURAT KARAKAŞ