More
    Ana SayfaELEŞTİRİ“Ben Godot Geliyorum” Tiyatro Oyununun Yorumu ile Sizlerleyim

    “Ben Godot Geliyorum” Tiyatro Oyununun Yorumu ile Sizlerleyim

    Fiil Sanat tarafından sahnelenen absürt yapısı, sert mesajları, son derece eğlenceli diyalog ve başarılı kurgusuyla, “Ben Godot Geliyorum” tiyatro oyunu dün akşam Beyoğlu Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi‘nde prömiyer yaptı.

    Mutluluk ve barış içinde yaşamayı temel alan işler yapan, sanatta yeni oluşumlar yaratmayı ilke edinen, Fiil Sanat’ın kurucusu, Fahrettin Eren Dinler’in, Samuel Beckett’in modern bir klasiği olan Godot’yu Beklerken’den esinlenerek yazıp,yönettiği tiyatro oyununun oyuncu kadrosunda Fahrettin Eren Dinler, Kayhan Binnetoğlu, Mert Can Kaplan, Taha Dinler ve Gökçe Batıralp yer alıyor.

    Oyunun konusu kısaca şöyle; Seçim sandıklarını terk etmedikleri için uçsuz bucaksız bir bozkırda unutulan, seçim sonuçlarıyla birlikte Godot’yu bekleyen, Gönüllü müşahitler Dodo ve Keke’nin, trajikomik bekleyiş hikayesi.

    Yoruma geçmeden önce kısa bir bilgi ile sanatseverleri aydınlatarak başlamak istiyorum; Godot’yu Beklerken, Samuel Beckett tarafından 1948 yılında Fransızca olarak yazılmış ve 1953’te Paris’te sahneye konmuş. Zamanla ülke capında bir ün kazanmış. 1954 yılında Beckett tarafından bazı değişikliklerle İngilizceye cevrilmiş ve başka ülkelerde de sahnelenmeye başladı. Avangard olarak nitelenmesine karşın hızla klasikleşmiş.

    Ve hazırsanız yorumlamaya başlıyorum; hemen hemen her yorumumda belirtiyorum, iyi ki sanat var, iyi ki tiyatro var. İnsanın yaratma gücünü kullandığı, insanlarda çeşitli duygular uyandıran ve aynı zamanda da tüm toplumların bilinçlenmesini sağlayan çok önemli bir kaynak “Sanat”. Tiyatronun en önemli ve en sevdiğim özelliği ise kolektif bir sanat olması. Oyun yazarı, yönetmen, oyuncular ve daha bir çok emekçinin ortaklaşa çalışmasıyla oyun sahneye konuyor. Biz seyirciler de gidip izleyerek bilinçleniyoruz. Kendi iç dünyasında bize ne anlatmak istediğini tabi ki yazarın kendisi daha iyi bilir ancak önemli olan biz bilinçli sanatseverler bu oyundan ne aldık. Yani Fahrettin Eren Dinler bu oyunda bize ne vermiş fazla spoiler vermemeye özen göstererek bir bakalım dilerseniz. Dodo ve Keke’den başlayayım çözümlememe; Dodo ve Keke amaçları aynı ama ortak amaçlarına rağmen zıt iki karakter, biri tez canlı, diğeri biraz daha ağırkanlı, biri olabildiğine umutlu, diğeri olabildiğine karamsar aslında her ikisi birbirlerinin antitezini (bir konu hakkında iki zıt kutup olgunun savunulması) temsil ediyorlar. Hikayede bir diğer ikili daha çok dikkat çekiyor onlarda Bozo ve Vito; Bozo ve Vito, enteresan bir şekilde birbirlerine fiziksel ve metafiziksel olarak güçlü bir şekilde bağlılar, şimdi sıkı durun Bozo ve Vito sahneye geldiğinde sahnede her ikisini de daha dikkatli biçimde inceledim, benim bakış açıma göre Bozo (yöneten) efendiyi, Vito (baskı ile yönetilen) köleyi temsil ediyorlar. Fiziksel ve metafiziksel bağlılık kısmı ise daha dikkat çekici çünkü Bozo, egoyu,kibiri, güçlü olmanın verdiği özgüveni, Vito ise baskı ile yönetilen güçlü olanlar tarafından ezilen efendisine sadık, kendi fikirleri olsa da köleliği seçmiş insanları dolayısıyla güçlü olmamanın verdiği özgüvensizliği simgeliyor. Ve hikayenin bir başka can alıcı karakteri Bebe; Bebe bu hikayede bana göre canlı bir metafor Umut’u simgeliyor. Hayatta zengin yada fakir, bu saatten sonra ne olacaksa olsun dediğimiz anlar var Umut düştüğümüzde yeniden kalkıp direnmeye devam etmemiz için çok önemli bir kavram. Umut tükendiğinde insan da tükenir. Umut tükendiğinde dünya da tükenir. Umut tükendiğinde insanlık Bozo gibi özgüvenli, gaddar ve acımasız insanların elinde oyuncak olmaya mahkum olur. Buraya güzel bir ekleyeceğim “Çocuklar inanın inanın çocuklar, Güzel günler göreceğiz güneşli günler, Motorları maviliklere süreceğiz” Nazım Hikmet. Demem o ki, bazen canımız sıkılıp içimizden bir şey kopsa bile, çünkü bazen bırakmak, tutmaktan çok daha iyi gelir biz insanlara. Sizin okuyacağınızı bilsem uzun uzun oyunun önermelerini göndermelerini yazarım ama şimdilik metin bilgisi konusunda benden bu kadar.

    Rejiden bahsederek devam edeyim; Bu oyun bir Kara Mizah, başka bir deyişle Karşıt Gerçekçi bir tiyatro oyunu. Oyundaki dekordan aksesuara pek çok metafor var. İzlerken çok güldüm yalan yok ama gülerken bir yandan da sahneyi inceledim. Metne hizmet amaçlı olan her bir nesne ve detay sahnenin üstündeydi. Sahneyi boylu boyunca süsleyen ay çekirdeği kabukları, bozuk bir bisiklet, gelişimini tamamlamamış bir ağaç ile daha da anlamını kazanan bir anlatım dolayısıyla bir tiyatro eleştirmeni olarak bana söyleyecek söz bırakmayan titiz, ayrıntılı hazırlanmış bir reji uygulamış Fahrettin Eren Dinler. Bozuk bisiklet; Hayat aslında bisiklete binmek gibidir, hayatta dengede kalmamızın önemini, arkamıza yani geçmişimize takılmadan ilerlemenin gerekliliğini, arada yön değiştirmezsek bir gün çıkmaza gireceğimizi hatırlatıyor bize. Ay çekirdeği kabukları; Neredeyse her gün film izlerken, sohbet ederken, çayın yanına ya da yemekten sonra keyifle tüketilen ay çekirdeği, ayçiçeği bitkisinin bir meyvesi. Bu oyunda Ayçiçeği nam-ı diğer Günebakan, Güneş’in peşinde dönüp duran Ayçiçeği, Umut’u simgeliyor. Gelişimini tamamlamamış Ağaç; umutsuz olan insanlar maalesef hayattan üst üste darbe aldıklarında çoğu zaman dış dünyaya kapandıklarından Açan çiçeklerin güzelliğinin farkına varamazlar ve ağacın sadece gövdesini görürler. Sahne ve Kostüm Tasarımı (Gökçe Batıralp) üstte saydığım anlamda beni mest etti.

    Geçelim oyunculuklara; Mert Can Kaplan’ı sahnede ikinci izleyişim “sahne tozu yutmuş” deyiminin fiziksel karşılığı oyunu bir yerinde rol gereği Vito’ya bir bakış attı, o bakış da bana bunu yazdırdı. anlık olduğundan fotoğraf karesi yakalayamadım. Ana karakterlerin Dodo (Kayhan Binnetoğlu) ve Keke’nin (Fahrettin Eren Dinler) izlemeye doyamayacağımız derecede keyifli uyumları ve aralarındaki paslaşmaları muhteşemdi ve her iki oyuncu da güçlü bir performans sergileyerek bizleri mest ettiler. “Sezarın hakkı Sezara” Taha Dinler çok oyuncuyu zorlayacak bir karakter Vito’yu canlandırmış, böylesi zor bir rolde üzerine düşen görevin bilincinde olarak sahneye çıktı tam kıvamında bir şekilde üstesinden geldi diyebilirim. Gökçe Batıralp, oyunun en az ama en çok söz söyleyen kilit karakteri dolayısıyla kendisine verilen büyük sorumluluğun farkında bir şekilde karakteri çözümleyerek canladırdığını gördüm.

    Sonuç olarak; Absürt yapısı, sert mesajları, son derece eğlenceli diyalog ve başarılı kurgusuyla, “Ben Godot Geliyorum” başarılı bir Kara Mizah. Sözüm sanatseverlere eğer bu oyunu izlemezseniz hiç tiyatro severim demeyin. Eğer izlerseniz zaten ne demek istediğimi anlayacaksınız.

    Genel Yayın Yönetmeni : Murat Karakaş

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    Yeni İçerikler