Bir iktidar mücadelesinin sonucunda pek istemese de kendini bir tahtın üstünde bulan, sahip olduğu gücü nasıl yöneteceği konusunda tereddüt yaşadığı için içindeki iyi ve kötü arasında savrulup duran bir ülke yöneticisinin hikayesi “Altın Kafes” tiyatro oyununun 50. özel gösterimi dün akşam İBB Kültür Habitat Sahne’de tiyatro severler ile buluştu. Bende “Tiyatro 2Bir” ekibinin nazik daveti vesilesi ile izleme fırsatı buldum.

Salih Ahmet Sak’ın kaleme aldığı, Osman Ataseven’in yönettiği ve aynı zamanda Osman Ataseven’in sahne performansıyla süslediği tek kişilik bir tiyatro oyunu.
Matbuatta ne yazarsa gerçek odur! Halk da sorun değil, bugün ak dediğine yarın kara çalar, bugün yaşasın Kartal diyen halk yarın benim arkamda ölüme de gider” Kadim ve bir o kadar trajik bir düşüşün hikayesi bu! Cennetten mi düştük bu gam küresine yoksa cehennemden mi yükseldik? Bu soruya güçten düşerken cevap arayan mazlum bir muktedirin adım adım düşüşünün öyküsü… Altından kafesinde Dünyalar fethederken vehimlerine esir olanlara yakılan bir ağıt. Bu; bizim hikayemiz. Gücün beraberinde getirdikleriyle hesaplaşmaya çalışan bir adamın “kaygı” dolu hikayesi… “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır”

Hazırsanız yorumlaya başlıyorum; Yorumun en başında oldukça cesur, söyleyeceğini özgürce seyirciye söyleyebilen, dile kolay tam 50 oyun sahnede kalabilmiş temeli oldukça sağlam bir metin gördüğümü ve tek bir oyuncunun sürekli neredeyse nefes almadan pek çok karakter canlandırması sebebiyle, hiç bir oyuncunun kolay kolay oynamak istemeyeceği bir oyun olabilir. Ancak izleyen her seyircinin de çokça alkışlamak isteyeceği bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Oyunculuğa az sonra yeniden değineceğim.

Biraz metinin derin mesajlarına değineyim; Çok açık şekilde ne anlatmak istediğini elbette yazar bizzat kendisi daha iyi bilir. Ama 7 yıldır sahne gözlemlerimi ve metnin mesajlarını her detayı ile inceleyen nasıl bir ruh hastası olduğumu da bilenler zaten bilir. Dolayısıyla oyundan ne aldım aktarayım. Bana göre “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır” sözünden yola çıkılmış yani metnin temeli bu güzel özlü sözden atılmış. Ve sonrası biraz farklı şekillenmiş. Aslında oyunun gerçek önermesi yine oyunun içinde yer alan bir sahnede gizli yani o sahneye kadar her mesaj apaçık seyirciye aktarılırken sadece o sahne subliminal mesaj içeriyor. Aslında genel anlamda heyecan kaçırmamak adına spoiler vermemeye özen gösteriyorum ama subliminal mesajı sizlere spoiler vermeden anlatmam çok zor. Hakan’ın (Devlet yöneticileri veya imparator) karşısına o dönem gelenek gereği suçlu olarak görülen kişi çıkarılıyor. Ve Hakan doğru söyleyen bu kişiyi “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” ata sözünü esas alıyor ama kovmuyor maalesef daha ileri gidip çekip silahı vurarak öldürüyor. İşte subliminal mesaj tam olarak bu; en başta söylediğim gibi, söyleyeceğini özgürce seyirciye söyleyebilen bir tiyatro oyunu “Altın Kafes”. Dolayısıyla ekip kendisine gönderme yapmış. Doğruları söylüyoruz ama umarım “dokuz köyden kovulmayız” demişler. Peki oyun ismi neden “Altın Kafes” tarih boyunca birçok iktidar sahiplerinin de başına gelen ve günümüzde de hala geçerliliğini koruyan güçlünün gücün getirdiği sorumluluğu kaldıracak kapasitede olmaması, empati kuramaması ve kompleksli olması. Dolayısıyla her ne kadar her anlamda gücü elinin altında tutsa da Devlet yöneticisini de “Kafes” içine hapseden sistem, bu sistemin savunucularının ve baskıcı rejimin buyruğu altında ezilmesi. Bir diğer acı gerçek maalesef insanoğlunun vicdanının egosunun önüne geçememesi. Ve son olarak oyunun ana fikri; “Biz insanoğlu, egomuzu doğru kullandığımız sürece doğumumuzdan, ölümümüze kadar minimum hasar görecek canlılarız. Ama bunun hala bilincinde değiliz maalesef”.

Dün akşamki izlenimlerime rejiden bahsederek devam edeyim; tek bir oyuncunun sürekli neredeyse nefes almadan pek çok karakter canlandırması sebebiyle, hiç bir oyuncunun kolay kolay oynamak istemeyeceği bir oyun olabilir dedim yorumun en başında dolayısıyla toplumsal içerikli çok sağlam derin mesajlar içeren bir metin var ancak az önce de belirttiğim rahatsız edici biçimde yazılmış. Osman Ataseven sahneye yeniden uyarlarken sivri kısımları hem rejisi ile hemde oyunculuğu ile törpülemiş. Yer yer güldüren çoğunlukla yaşanılan trajediyi iliklerinize kadar hissettiren bir dil kullanmayı tercih etmiş. Sadece koltuktan oluşan dekor, (Kırmızı, Yeşil, Mavi) adeta trafik lambasını andıran ışık tasarımı, Dış ses ve müzikler oyunun önermesine uygun.

Geçelim eleştirinin son halkası olan oyunculuğa; hikayedeki karakterleri işlemesi konusunda, Osman Ataseven’in gayet incelikle çalıştığını sahnede bizzat yaşayarak gördüm. Oyunun formatı gereği sahneyi tamamen kullandığını bizzat yakından gözlemledim. Dolayısıyla bir kaç yer hariç sahnede hiç durmadan nefes almadan hareket eden bir oyuncu izledik.

Sağlam bir metin, iyi ve çalışkan bir ekip, iyi bir reji ve Osman Ataseven’in oyunculuk anlamında üst düzey sahne performansıyla “Altın Kafes” tiyatro oyununu ajandanıza not etmeyi ve ilk fırsatta gidip izlemeyi ihmal etmeyin diyerek yorumumu burada sonlandırıyorum. Şimdiden iyi seyirler!
Genel Yayın Yönetmeni : Murat Karakaş