İçimizdeki çoşkuyu, heyecanı dolu dolu yaşadığımız tabiri caizse Müziğin altın çağını yaşadığı, kaset ve walkman kültürünün yaygınlaştığı, Bir yandan samimiyetin buram buram koktuğu, bir yandan da değişimin ve yeni şeyler denemenin yıllarıydı bizler için 90’lı yıllar. Bu değişimler elbette müziğe de yansımıştı. Çeşitli müzik grupları ile tanıştık. Bu gruplardan biriside 90′ lara Damga’sını Vuran Af grubu. Bir zamanlar ortalığı kasıp kavuran şarkılarıyla Türkiye’yi sallayan ve Şimdilerde her gün yüksek enerjiyle çalışan ekip arkadaşlarıyla yeniden yükselişe geçen Af grubunun solisti Asrın Tuncer’i siz değerli sanatsal faaliyetler takipçileri için ziyaret ettim. Özel Bir Röportajı okumaya davetlisiniz işte başlıyoruz hazırsanız.
Öncelikle çok teşekkür ederim bizleri kırmayarak röportaj imkanı sağladığınız için sevgili Asrın Tuncer.
“Rica ederim”
90′ lar da yapılan müzik bir başka keyifliydi bizler için.
Şöyle başlamak istiyorum röportaja, ilk albüm çalışmanız ‘’Af 1’’ albümü 90’lı yıllarda çıkmıştı piyasaya, albüm çalışmasında ve albüm ilk piyasaya çıktığında neler hissetmiştiniz ?
“Müziğe Liseler arası müzik yarışmaları ve Athena’ nın kurucu üyeliği ile başladım. Athena’ da yaklaşık 6 yıl çaldıktan sonra müzikal tandans ayrılıklarından dolayı ayrılıp kafamdaki albüm için önce Şehrazat ile sonra dönemin en büyük firması Raks’ la anlaşıp albüme başladık. Albüm çıktığında ilk 3 gün Büyük adaya gittim döndüğümde Kadıköy iskelesinde beni gören gayet muhafazakar olduğunu düşündüğüm bir kızcağızın bayılmasıyla kendi kendime ‘bu iş tuttu’ dedim”.
Uzun yıllardır müzikle iç içesiniz.Kimlerle bu yola başladınız?
“Şehrazat’a ait Kızancıklar öyle bir işti ki alt yapıda heavy metale kadar giden bir gitar yazılımı hem de yerel enstrümanların virtiöz’leri tarafından çalınmış bir kurgu idi. Tabi benim Af tan önce aynı günlerde hem Athena hem de Düğün salonunda çalmamın büyük etkisi vardı. Daha sonra Barış Manço’ yla çalışma ve aslen Nick the Chopper olan Evelallah ve o sene ülkede bir grubun alabileceği ne ödül varsa almamız ve benim üç buçuk yıl Kurtalan ekspres’in solistliğini üstlenmemle devam etti.Kurtalan şimdiki gibi eşlik orkestrası değil Bahadır Akkuzu, Cihangir Akkuzu, Eser Taşkıran, Özlem Yüksek gibi devlerin oluşturduğu adeta kendi kendine nefes alan,üreten bir organizmaydı”.
1990 yılının size uğurlu geldiğini söyleyebiliriz öyle değil mi? Müzik piyasasına adım attıktan sonra hayatınızda neler değişti? İlginç anılarınız olmuştur mutlaka.
“Hayatımda müzisyen olarak aldığım en önemli dersler o yıllarda kafamda oturmaya başladı. Anılar demişken tabiki ‘anlatılmaz yaşanır’dedikleri türden şeyler yaşadım ancak konserlerde yaşanan manevi duygu yoğunluğu,senin ürettiklerinin ulaşmak istediğin insanlar tarafından koro halinde söylenmesi ‘anlatılamayacak’ bir his. Ben genel manada her zaman hayatın çocuksu yönüne baktığım ve içimdeki çocuğu hep diri tutmaya çalışan bir insan olarak müziğin eğlenceli tarafında yer aldım. Konjonktür (topludurum) ne gerektiriyorsa onu yapanlardan hiç olmadım, olmayacağımda, içimdeki çocuğun manevi dünyası neyi isterse ona onu aldım, bu açıdan 20 sene hiçbir kapitale boyun eğmeden yaptığım işe ‘kafamı yastığa koyduğumda rahat uyumak’ amacıyla bakmak düstur (genel kural) umdur”.
Harika bir hayvan seversiniz takip ettiğimiz süre zarfında bunu ap açık anlayabiliyor insan, ve hayvan sevgisini kısaca nasıl açıklarsınız bizlere ?
“Hayvanlar zaten bu doğaya sahipti ve biz bugün onların hayatını işgal etmiş durumdayız,biz yokken onlar vardı ve ekolojik sistem ne emrediyorsa onu yaşıyorlardı.Boşa dökülen kan yada sadece belli bir kesim hayvanı beslemeye çalışmıyordu hayvancıklar. Ne zaman ki biz,hırslarımız,cinselliğimiz,kıskançlıklarımızla yeryüzüne geldik onların işkencesi başladı bana göre… Biz birileri daha çok yiyecek diye onların yaşam alanlarını işgal ettik,kestik,biçtik harab ettik. Bugün duyduğumuz son feryatlar hayvanlar ve bitkilere sırf birileri daha zengin olacak diye ettiğimiz eziyettendir”. Tabi ki ben birey olarak yetemem ama en azından ‘farkındalık’ yaratmaya çalışmakla başlıyor herşey… Bodrum’a veya Kıbrıs’a gittiğizde büyükşehirlerde ‘para’ ile satılan canları sokaklarda sefil halde hatta cinsel istismara uğramış halde buluyorsunuz. Bende özellikle multi medyada etkin olan ‘Bodrum evcil hayvan sahiplendirme’ adı altında bir oluşuma katkıda bulunuyorum ve şu ana kadar 65 canı sahiplendirdik.Bu devam edecek dedim ya her şey insan ayırt etmeden ikna ve farkındalık yaratmaya gayret göstermekle başlıyor. Yoksa benim evde hayatı paylaştğım iki üç canla olmaz bu”.
Müzik dışında neler yapıyorsunuz? Anlatır mısınız?
“Vallahi aslında genel şeyler evdeki hayvancıkları besliyorum, nette sürekli toplum yararına olabileceğine inandığım projeler arıyorum. Ve prova ve performans tabiî ki”.
Şu anki pop müziği nasıl buluyorsunuz ülkemizde ?
“Günümüz müziği gerçekten takibi zor ve yelpaze’lenmeye çok açık hale geldi. Multimedya sayesinde çok iyi işlerde dinliyoruz çok komik olanlarıda… Ama ben yinede insanların evlendirme programları yada mafya dizileri yerine bir sanat dalına yönelmelerini ve iyi yada kötü hiç farketmez kendilerini bu şekilde ifade etmelerinden dolayı çok mutluyum”.
Müzik dünyanızı özetlemek istersek bu konuda ne düşüyorsunuz?
“Bugünlerde Hem mekanik hem multimedya üzerinden yeni şarkıları duyacaksınız”.
Son olarak bu güzel röportajı okuyacak olan sanatsal faaliyetler takipçilerine söylemek istediğiniz bir şeyler var mı ?
“Ben çok yoğun bir tempoda sürekli çalışıyorum bu yoğunlukta devam etmesini çok istiyorum ve neredeyse her gün sahnedeyim. Sizlerinde desteği ile hep böyle olacak. İnstagram hesabım: asrinasr, www.youtube.com/Asrın Af, Asrintuncerasr ve asrinafofficial adreslerini takip edebilirsiniz”
Bu güzel röportajdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Sevgili Asrın Tuncer. İnşallah emeğinizin karşılığını alırsınız her alanda.
“Rica ederim”
Genel Yayın Editörü : Murat Karakaş